Demokratik kültür Türkiye’de bir türlü yaygınlaşıp kalıcı hale gelmiyor.
Güçle buluşanlarda kaçınılmaz bir değişim yaşanıyor.
Zayıfken demokrat, özgürlükçü insanlar, bir şekilde gücü ele geçirdiğinde bir bakıyorsunuz tahammülsüz, dediğim dedik, kendi doğrusunu tek doğru gören insanlara dönüşüyor. Her kesimde bu böyle.
Bu değişimin temel nedenlerinden biri zihinlerde ideoloji, cemaat, parti çıkarını her şeyin üstünde görme anlayışının sağlam yer etmiş olmasıdır.
Bireysel özgürlüğün, demokratik kültürün gelişmediği toplumlarda bir grubun, ideolojinin, partinin mensubu olarak hayatını sürdürmek daha kolay oluyor.
Bundan dolayı da insanlar ülkenin değil, mensubu olduğu partinin, ideolojinin, cemaatin çıkarını her şeyin üstünde tutuyor. Bunun için, değerlerden kolayca vazgeçebiliyorlar. Değerlerin değil kurumların, ilkelerin değil liderlerin etrafında kenetleniyorlar. İlkelere, değerlere göre lider değil, liderlerin tutumuna göre ilkeler belirliyorlar. İdeolojik kazanım esas olduğunda, liderin ya da partinin yaptığı dudak uçuklatan hataları, yanlışları meşru görerek kabul ediyorlar. Başkasının küçük hatalarını büyük, kendi grubunun büyük hatalarını küçük ve önemsiz sayıyorlar.
Çünkü grubun kazanımını gözetmek, insanı böyle algılamaya, düşünmeye zorluyor.
Gelişmemiş, bireye önem vermeyen, kabileci tüm toplumlarda vaziyet aynı.
Herkes cesareti, değerlere sahip çıkmayı, demokrat, özgürlükçü, eşitlikçi, dürüst, ahlaklı, vicdanlı olmayı öteki gruptan bekliyor. Hatta lidere, gruba, partiye, cemaate isyanı da herkes öteki gruptan bekliyor.
Mesela iktidar çevreleri kendi liderlerinin uyguladığı politikaların yarattığı felaketi es geçip Kürtleri PKK’nın yanlışlarına isyan etmeye çağırıyor.
Kürt hareketi ise PKK’nın yanlışlarını, neden olduğu felaketleri görmezden gelip AK Partililerden Erdoğan’a isyan etmelerini bekliyor.
AK Partililer, Gülen Cemaati mensuplarından kendi üst yönetimlerinin yanlışlarına isyan edip cemaatle bağlarını koparmasını istiyor.
Cemaat mensupları ise kendi arkadaşlarının neden olduğu felaketleri görmezden gelip AK Partililerden vicdanlı, dürüst, ahlaklı davranıp lidere isyan bekliyorlar.
Ya da CHP’nin başarısızlığına, yetersizliğine ses çıkarmayan, sorgulamayanlar AK Partililerden liderlerine isyan bayrağını açmasını bekliyorlar.
Söyler misiniz Allah aşkına; siz mensubu olduğunuz partinin, liderin, güç odağının yanlışlarına yüksek sesle itiraz edemezken, başkasından kendi liderine yüksek sesle, herkesin önünde isyan etmesini nasıl beklersiniz?
Bana göre AK Parti de, CHP de, MHP de, Gülen Grubu da, HDP de, PKK da… Kısacası, Türkiye’de öne çıkmış tüm siyasi, dinî, ideolojik oluşumlar, ülkemizin berbat bir hale sürüklenmesinden sorumlu.
Bu nedenle hepimiz itirazı, sesini yükseltmeyi bir başkasından beklemekten vazgeçip kendi grubumuza, partimize, cemaatimize yönelmeliyiz. Ancak böyle yaparsak yol kat edebiliriz.
Partinin, ideolojinin, cemaatin değil, Türkiye’nin kazanımını öncelik edinirsek bu isyan bayrağını açmak hiç de zor değil.
Türkiye’nin kazancını ise bütünün kazancında görmek gerekiyor.
Bunun için sürü yaşantısından bir nebze uzaklaşıp kişiliği, karakteri, haysiyeti, onuru, ahlaki değerleri olan bireyler olmak gerekiyor.
Çünkü kendi grubumuzun işlediği kabahatlerin boyutunu ancak böyle görebiliriz.
“Ben PKK’nın yanlışlarına ses çıkaramam ya da çıkaramıyorum ama AK Partililer Erdoğan’a isyan etsinler.” Niye?
Ya da “Ben Erdoğan’a itiraz edemiyorum ama Kürtler PKK’ya isyan etsinler.” Sebep?
Veyahut “Ben CHP’nin başarısızlığına yüksek sesle isyan etmiyorum, edemiyorum ama AK Partililer liderlerinin yanlışlarına bayrak açsınlar.” Niçin?
Ya da “Ben Fethullah Gülen’e bir şey diyemiyorum ama siz Erdoğan’a deyin.” Olur mu?
İsyanı, itirazı, sesini yükseltmeyi karşı taraftan beklemek ne dürüstlüğe, ne demokratlığa, ne insanlığa, ne de vicdana sığar. Çünkü dürüstlük, demokratlık, insan olmak kendi çıkarımız veyahut kazanımımız mesele olduğunda nasıl davrandığımızla alakalıdır.
İnsana en çok yakışan isyandır
Dürüst insanlar başkasının ne yapıp yapmadığından çok kendi yaptıklarıyla ilgilenir.
Eğer siz kendi liderinizin, partinizin, cemaatinizin hatalarını göremiyorsanız ya da görüp de “Aman zarar vermeyelim, biz bize konuşuruz” diyorsanız bilin ki herkes aynen sizin gibi yapıyor.
Bu inatlaşmayı, bu kilitlenmeyi, bu kutuplaşmayı kırmanın yolu, herkesin eleştiriye kendi partisinden, cemaatinden başlamasıdır.
Eğer böyle yapmazsak, yani önce çevremizdeki yanlışlara itiraz etmezsek birey olamayız. Birey olamadan da toplum olamayız.
Kaldı ki eleştiriye, itiraza kendi çevremizden başlayarak karşımızdakileri de cesaretlendiririz.
Diğer türlüsü, AK Partililerin kendi hatalarını görmeyip suçu PKK’ya atması, Kürtleri daha fazla sorgulamaya değil, PKK’nın yanlışlarına sahip çıkmaya itiyor.
PKK’nın neden olduğu felaketlere ses çıkarmayıp Erdoğan için isyan çağrısı yapanlar AK Partililerin daha fazla kenetlenmesine neden oluyor.
CHP’nin yanlışlarına, yetersizliğine ses çıkarmayıp sabah akşam AK Partililerin hatalarını sıralamak, AK Partilileri birbirine daha fazla kenetlemekten başka bir şeye yaramıyor.
Çünkü herkes diğerinin ilkeler için değil, çıkar için böyle davrandığını görüyor, anlıyor.
Halbuki kendi çevremizin yanlışlarına yönelttiğimiz eleştiri, bizi bütün kötülükler karşısında da güçlü ve etkili kılar.
Eğer bu ülkede insan gibi, huzur içinde, eşit, özgür, demokrat, bir hayat sürmek istiyorsak önce insan, yani birey olmamız gerekiyor.
Birey olmak için de önce sürü psikolojisine, yaşantısına, refleksine isyan etmemiz gerekiyor.
Çünkü insana en çok yakışan isyandır.
Ama önce, kendinden olanın yanlışlarına, günahlarına isyan.
Levent Gültekin
You must log in to post a comment.