Home » Featured » Analiz: Moody’s Neden Şimdi Not Düşürdü? Sorumlu Kim?

Analiz: Moody’s Neden Şimdi Not Düşürdü? Sorumlu Kim?

3372Moody’s kredi derecelendirme kuruluşu Türkiye’nin görünümünü ‘durağan’ olarak belirledi ve kredi notunu dış finansman zorunlulukları ve zayıflayan ekonomik durumunu gerekçe göstererek ‘Baa3’ten ‘Ba1’e, yani ‘junk (çöp)‘ seviyesine düşürdü.

Türkiye taşıdığı bütün ekonomik risklere rağmen küresel faiz oranlarının minimal seviyede olduğu bu dönemde gelişmekte olan piyasalar arasındaki göreceli avantajlarından ötürü büyümesini ve ayakta kalmasını sağlayacak sıcak parayı çekmeye devam ediyordu.

Tabii ki bu sürdürülemez ve riskli bir durumdu. Son dönemde iki kredi derecelendirme kuruluşunun ‘çöp seviye’ kararı yaşanacak sıkıntıları öne çekti.

Önce bu kararları analiz edelim:

Mevcut ekonomik sistemde Moody`s, Standard & Poors ve Fitch ağırlığı olan üç kredi derecelendirme kuruluşu.

Halen sadece Fitch, Türkiye’yi çöp seviyesinin üzerinde, yani yatırım yapılabilir seviyede tutuyor. Üç kredi derecelendirme kuruluşundan ikisi tarafından çöp seviyesine düşürülen Türkiye’yi zor bir dönem bekliyor.

Keza birçok ulusal regülasyon ve fonların kendi kuralları iki derecelendirme kuruluşu tarafından çöp seviyesindeki ülke ve şirketlere yatırıma müsaade etmiyor.

Moody’s neden şimdi not düşürdü? Gerekçeli kararında not düşürümü konusunda özellikle şu maddeleri sıraladı:

*Yüksek politik risk ve volatilite 2013 yılından yapılan not artırımından sonra Türkiye’yi dış şoklara karşı kırılgan hale getirmiştir.

*Türkiye’nin makroekonomik temelleri zayıflamış, dış finansman yükümlülükleri artmıştır.

*Büyümesini tüketim ve dış finansman bağımlılığıyla devam ettiren Türkiye’nin bundan sonra büyüme rakamları konusunda da sıkıntılar yaşayacağı aşikardır.

*Önümüzdeki 2-3 senelik dönemde ekonomik durumda bir iyileşme ihtimali görülmemektedir. Bu nedenle seviye Ba1 seviyesinde tutulacaktır.

*Türkiye’de cari açık halen büyük bir problem. Tahminlere göre yüzde 4-5 seviyelerinde seyredecek cari açık da benzer not seviyesinde olan ülkelerden çok daha fazla.

*Bütün bu ekonomik zayıflamanın yanında güvenlik riskleri ve turizm gelirlerindeki düşüşler de zayıflığın altını çiziyor.

Kısacası Moody’s verdiği kararın altını teknik gerekçelerle dolduruyor.

Bu kararın yanlış olduğunu düşünüyorsanız bu sorunları nasıl çözeceğiniz konusunda inandırıcı ve akılcı bir yol haritası sunmanız gerek.

Çünkü yüksek cari açık, tehlikeli boyutlardaki özel sektör borçluluğu, artan politik riskler, yavaşlayan büyüme bilmediğimiz riskler değil. Kredi derecelendirme kuruluşları piyasanın gerisinden giderler. Piyasa oyuncuları zaten bu risklerin oldukça farkında. Yani bu karar hiç kimse için sürpriz olmamalı.

Öncelikle derecelendirme kuruluşlarının nasıl çalıştığını ve önemini iyi anlamak gerekir.

Moody’s kararı öncesi not düşme ihtimaline rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararın önemli olmayacağını, ekonominin güçlü olduğunu belirtmişti.

Öncesinde Standard and Poor’s not düşürümünden sonra da Erdoğan şu şekilde ifadelerle bulunmuştu: “Üyesi olmadığımız bir kurum nasıl olur da hakkımızda böyle bir açıklama yapabilir? S&P’nin bu açıklaması tamamen siyasi; bu açıklama tamamen kendilerinin bir yere kiralandığının göstergesidir; Moody’s de böyle bir açıklama yapıyorsa, bu da bir defa kesinlikle şu anda dürüst olarak objektif açıklama yapmamaktadır. Yani Türkiye’de bir darbe olduğu anda sen nasıl olur da yatırım yapılabilir yapılamaz diyorsun? Bunu neye göre söylüyorsun?

Cumhurbaşkanının bu kuruluşların nasıl çalıştığını bilmediği bu ifadelerinden açıkça ortaya çıkıyor. Keza bu kuruluşların size not vermesi yahut sizi analiz etmesi için sizin o kuruluşa ülke olarak üye olmanız gerekli değil.

Çünkü bu analiz hizmetini size değil, size yatırım yapan finansal kuruluşlara sunuyorlar. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları benim ülkemi neden analiz ediyor diye yazmak; bu köşe yazarı neden siyasetçiler hakkında yorum yapıyor demekle aynı şeydir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki 2013 yılında not yükseltmeler gelirken kimse bu kuruluşları suçlamıyordu!

Farz edelim ki Cumhurbaşkanı bu gerçeğin farkında değil. Havuz medyasını da geçtim! Aklı başında bildiğimiz ekonomi profesörleri, uluslararası ilişkiler uzmanları da bu kuruluşların nasıl çalıştığını, verilen kararların piyasa mekanizması içerisinde bir hizmet olduğunu bilmiyorlar mı?

Moody’s kararında belirtilen risk faktörlerinden haberdar değiller mi? Burada izledikleri hamasi ve ikbal sevdalısı pozisyonlarının kendi adlarına uzun vadede inandırıcılık sorunu yaratacaklarının farkında değiller mi?

Bu kişilerin yorumlarına baktığımızda bu not indiriminin Türkiye’nin önünü kesmek için yapılan stratejik bir siyasi hamle olduğuna inanabilirsiniz. Maalesef durum bu kadar basit değil!

Emarelerini görmeye başladığımız ekonomik sıkıntıların sorumlusu 14 senedir bu ekonomiyi yöneten iktidardır. 2009 yılından itibaren cari açığın yüksekliği, büyümenin sürdürülemez yapısı, özel sektör borçlanması risk faktörleri olarak yıllardır önümüzde duruyor.

Bu uyarıları onlarca Türk, yabancı ekonomist, finans kuruluşu, IMF, Dünya Bankası hatta zaman zaman Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi bazı kabine üyeleri bile yaptı.

Hesap verilebilirlik her kurum ve ülke başarısı için birinci kıstastır. Her hata ve suçunuzda sorumluluktan kaçar, hesap vermeyi zul sayarsanız kötü giden şeyleri düzeltmeniz mümkün olmaz. AKP, 14 senelik iktidarı boyunca devlet kurumlarına cemaat ve tarikatların sızmasına göz yumdu.

Sonra yerleştirdikleri bu cemaat, 15 Temmuz`da darbe teşebbüsünde bulundu. Sorumluluğu kendisi alması gerekirken darbe nedeniyle muhalefeti ve ABD’yi suçladı.

Dış politika ve güvenlik alanında akıl almaz hatalar yaptı, bu hataların sonucu olarak ülke olarak sürekli teröre maruz kaldık.

Suçlu kim?

İktidara göre sorumlu gene dış mihraklar ve muhalefet!

Aynı oyun ekonomi için oynanıyor. Yıllarca bu iktidar ekonomiyi kötü yönetti ve büyük bir krize zemin hazırladı fakat gene not indiriminden sonra derecelendirme kuruluşlarını suçladı.

Bugün apaçık ortada ki; yaşanacak bir krizde de sorumluluğu almayacak, gene suçladığı faiz lobisi, dış mihraklar gibi ‘suçlular’ bulacaktır. Yaşanacak bir krizde milletin bunu yutmayacağı ve affetmeyeceği açık.

Gelişmekte olan ülkelerde siyaset ve ekonomi birbirine bağlıdır. Kötü siyaset ekonominin de raydan çıkmasına neden olur. 2009 yılına kadar işler yolunda giderken siyasetin kötüleşmesi ekonomiyi de bataklığa soktu.

Artık 21.yüzyıl sisteminde otoriter, kapalı ve baskıcı bir siyasetin sürdürülebilir büyüme yakalaması mümkün değil. Bu yüzden ekonomik toparlanma için en başta kurtarmamız gereken şey ülkenin demokrasisi!

Türkiye en az yüzde beş büyümesi gerekirken yüzde üç seviyelerine düştük. Yüzde beş büyüme artık mümkün değil. Her sene ekonomiye bir milyon yeni iş gücü katılıyor.

Rekor seviyelere çıkan işsizliği makul seviyelere indirmek ancak yüksek büyüme ama daha da önemlisi sürdürülebilir büyümeyle mümkün.

Artık yüzde üç seviyeleri bile, mevcut politik risk ve değişen uluslararası finans dengeleriyle mümkün olmayabilir. Türkiye’nin bir an önce akılcı ekonomi politikalarına geri dönmesi ve iktidarın sorumluluk almaktan kaçmayı bırakması şart.

Demokrasiyi güçlendirmek, mali ve para politikalarını akılcı bir zemine çekmek, yapısal reformlara devam edip hukukun üstünlüğünün tesisi yerine, iktidar bu alanlarda tam tersi yönde gidiyor.

Türkiye ekonomisini 14 senede bu hale getiren zihniyetin, sistemi düzeltmesi mümkün değil. Bu nedenle ekonomi, esnaf ve vatandaşımızı zor günler bekliyor.

Cenk Sidar

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.