Home » Featured » Erol Evgin ile ‘parmak basan’ın eşitliği

Erol Evgin ile ‘parmak basan’ın eşitliği

murat-sevinc-yazi2-737x400

MURAT SEVİNÇ

Demek ki gün gelecek ve sayın İngiliz milli iradesinin AB’den ayrılma yönünde karar verdiği bir günde, Erol Evgin hakkında yazı kaleme almak kısmet olacakmış! Çocukluğumuzun, gençliğimizin güzel sesli, yakışıklı ve efendi pop müzik sanatçısı Erol Evgin. Kırk yaş üstü iyi hatırlar, zamanında ‘her gelin kızın rüyası Zetina dikiş makinası’ sloganlı bir reklam vardı. Oradaki markanın yerine gönül rahatlığıyla Erol Evgin’i koyabilirdik!

Şu aralar bambaşka bir gerekçeyle gündemde. Milli hasletimiz ‘riyakarlığın’ hırçın yüzüyle karşılaştı aniden. Şu yaşıma dek herhalde yüzlerce kez işittiğim bir klişeyi bir kez daha dile getirdiği için. Demiş ki; “Okuma yazma bilmeyen, oyuna parmak basan bir kardeşimizle, ablamızla, annemizle üç üniversite bitirmiş birinin birer oy hakkı olması adaletli mi geliyor size sorarım. Hiç hakça değil.”

Öyle çekingen sözcükler ki. Belli ki kimseyi kırmamaya çalışıyor ve yine belli ki, çileden çıkmış! Ve ne yazık ki demokrasi ufku, oy sayısıyla sınırlı.

Tabii “Namaz kılmayan hayvandır“ buyuran son derece ‘saygın’ din alimi sanki o sözleri hiç sarf etmemiş gibi davranmayı, havaya bakıp ıslık çalmayı tercih eden üçkağıtçılar bu fırsatı kaçırır mı? Başladılar Erol Evgin üzerinden yeni bir ‘elit’ düşmanlığı kampanyasına. Fakat Türkiye o hale geldi ki, özne ve yüklem uyumu olan iki cümleyi arka arkaya kurabilenler elit denilerek aşağılanıyor. Matrak bir manzara hakikaten; ‘cümle kurabilen halk düşmanları’nın, muhtelif seslerle iletişim kurmaya çalışan ‘vatan evlatları’nca her Allah’ın günü küçük düşürülmeye çalışılıp hırpalandığı, Yeni Türkiye!

Erol Evgin’in ifadeleri, asırlar boyu sürmüş bir tartışmanın/mücadelenin, günümüz dünyası açısından artık ‘banal’ kabul edilen versiyonundan ibaret. Buna mukabil ‘eşit oy’ yani herkesin bir oya sahip olması ilkesinin (‘genel oy’la birlikte) Batı demokrasilerinde kabul edilmesi uzun zaman aldı.

İlk genel oy hakkı (kadınlar hariç) Fransa’da 1848’de kabul edildi. Kentli ve köylü oy hakkına sahip oldu. Söz konusu tarih Avrupa’da devrimlerin yaşandığı ana denk düşüyor. 1789’un ve Sanayi Devrimi’nin meyvesi işçi hareketleri Avrupa’yı sarıyor.

Peki neden Fransa ve 1848? Fransız burjuvazisi, yükselen işçi hareketinin karşısına tutucu ve gerici köylü sınıfını çıkarmak istiyor de ondan. Yani herkesin oy hakkı sahibi yapılması burjuvazinin son derece ‘kullanışlı’ icatlarından biri. Bu nedenle Fransız işçi sınıfı genel oya karşı çıkıyor! Anlayacağınız, işçiler ‘milli irade’ numarasını kavrayalı hayli zaman oldu. Tabii, kavradığını unutalı da!

Demokrasinin beşiği İngiltere’de ‘eşit oy’ hakkı hangi tarihte tanındı biliyor musunuz? 1948’de! O güne dek belli işleri yapanlar ya da örneğin değişik şehirlerden mülk sahibi olanların birden çok oy hakkı vardı. Parlamenter demokrasinin mucidi İngilizler, Erol Evgin’in kaygılarını (kuşkusuz mülkiyet ilişkileriyle birlikte düşünülmeli) epeyce paylaşmış demek ki!

Bir kez daha yineleyelim: Bugün artık demokrasilerde genel oy gibi, eşit oy gibi, gizli oy ve açık sayım gibi temel seçim ilkeleri tartışma konusu değil. Ancak tartışma konusu olmayan bir diğer olgu daha var: Seçim adı verilen ‘olmazsa olmaz’ koşul, demokrasinin yalnızca bir ‘gereği.’ Tekrar: Yalnızca tek bir gereği. Seçim/sandık, kimin yöneteceğine karar veriyor, nasıl yönetileceğine değil.

Hâl böyleyken Batı demokrasileri, seçim ilkelerini aşamalı olarak kabul ettikleri tarihlerden bugüne demokrasilerin can alıcı unsuru ‘sandık’ baş belası olmasın diye kafa yoruyor ve yöntemler geliştirmeye çalışıyor. Yurttaşın çeşitli düzeylerde yönetime katılmasını öngören yarı doğrudan demokrasi yöntemleri, bu yönde harcanan çabaların ürünü.

Devrin ve tabii insan hakları düşüncesinin değişmesi/gelişmesiyle birlikte giderek daha yaşamsal hale gelen söz konusu yöntemin işlev ya da sonuçlarından belki de en önemlisi, ‘yönetime katılım’ı genel ya da yerel seçimlerle sınırlı bir olgu olmaktan çıkarması. Türkçesi, ‘demokratik sistemin yurttaşı üç beş yılda bir oy kullanıp ardından olup biteni izleyen bir mahluk’ değil…

Türkçeleştirip şöyle özetleyelim: Örneğin Türkiye’de Afyon ve Çankırı ahalisinin verdiği oylarla İzmirli ya da Kadıköylünün eziyet çekiyor oluşunun nedeni, genel ve eşit oydan ziyade Türkiye demokrasinin cılızlığından kaynaklanıyor. Bir başka ifadeyle Erzurum ya da İstanbul’da yaşayan yurttaşın, Erzurum ve İstanbul’un kendi koşullarından kaynaklanan farklılıkları üzerinde hiçbir söz sahibi olmamasından.

Eleştirenlerin neredeyse (ve tabii gerzekçe!) vatana ihanetle suçlanır hale geldiği ‘katı üniter yapı’ ile ‘cılız demokrasi’ bir araya geldiğinde başka bir sonuç çıkma olasılığı yok. Seçim akşamları ekranlarda görmeye alıştığımız Türkiye haritasındaki sarı bölgelerde yaşayan ‘çoğunluğun’ kuralları, kırmızı ve yeşil bölgelerde yaşayan yurttaş ‘çoğunluğu’ tarafından kabullenilecek ve bunun adı demokrasi olacak!

Örneğin dün İngiltere’de, biraz da Cameron’ın zırva seçim vaadi nedeniyle kamuoyuna yöneltilen ‘AB’den ayrılalım mı?’ sorusuna, seçmenin yaklaşık yüzde 52’si ‘Evet ayrılalım’ oyu verdi. Bu başlı başına birkaç yazı konusu, uzatmayayım. Mesele şu ki seçmenin yüze 48 küsuru da ‘Hayır’ dedi! Ayrıca, birlik içinde kalmak isteyenlerin çoğunluğu, ‘genç’ seçmen. 20’li yaşlardaki İngiliz yurttaşın yaklaşık yüzde 65’i ‘Ayrılmayalım’ demesine rağmen, yaşlı seçmenin dediği oldu.

Kararın sonuçlarını, İngiltere (ve bölgeleri), Avrupa ve dünya yaşayacak. Şimdiden öngörmek kolay değil. Kesin olan, yaklaşık 1.5 milyonluk kibirli/milliyetçi İngiliz seçmen fazlasının kendileri gibi düşünmeyen milyonlarca insanın kaderini belirliyor oluşu ve Avrupa ırkçıları ile ABD’li maganda başkan adayının dün akşam yataklarına mutlu girdikleri.

Sözün özü, Erol Evgin ve aynı yönde düşündüklerinden kuşku olmayan milyonlarca yurttaşın bayatlamış tepkisi, belli açılardan anlaşılabilir. Buna mukabil çare ‘eşit oy’ hakkından vazgeçmek değil, daha gelişmiş ve katılımcı bir demokrasi yaratmak. 1980’lerin sonunda dersimize giren ve çok sevip saydığımız hocamız, “Demokrasi (ve cumhuriyetin) büyük getirisi benim ile dağdaki çobanın eşit oya sahip olmasıdır” demişti.

Bir çoban ile öğretim üyesi ya da sanatçı, farklı işler yapan eşit insan ve yurttaştır. Olmalıdırlar. Ancak o çobanın yaşam tarzı, seçimleri, dünya görüşü; diğerine dayatılmamalı. Aksi halde insanların delirmesini, çileden çıkıp belki de niyetlenmedikleri sözler sarf etmesini engellemek mümkün olmaz. Eşitliği sağlamanın yolu da, içi boş seçmen/yurttaş güzellemesi yapmak değil.

Erol Evgin’e mal bulmuş mağribi tepkisi verenlerin, milyonlarca yurttaşa ve özellikle kendi seçmenine, ‘her şeye inandırılabilecek bidon kafalı’ muamelesi yapan, eşitlik ilkesinden zerrece nasiplenmemiş insanlar oluşu ayrıca çok vahim.

Son söz, Evgin’e ‘Ellerine fırsat veriyorsun’ eleştirisi yöneltenlere olsun. Bana kalırsa bu konuda haksızlık ediliyor. Halihazırdaki muktedir gücün ‘eline koz vermek’ için birilerinin pot kırmasına, münasebetsiz sözler sarf etmesine çok da gerek olmadığı açık. Kabataş fantezisini ve daha nicelerini yaratıp doyasıya kullanmış, hiçbir sınırı olmayan, evet hiçbir sınırı olmayan insanlardan söz ediyoruz!

Seçim ve temsil konusuna devam etmekte yarar var…

 

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.