MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
Hiçbir zaman kovuşturulmayan, soruşturulmayan, tavuğuna kışt denilemeyen, en etkili ve en büyük, en yaygın, en kalabalık terör örgütü ‘Milli Hassasiyetler Terör Örgütü’dür. (Bu örgütün varlığından daha önce bahsetmiştim: “Milli Hassasiyetler Terör Örgütü ya da katil neden gülüyor?”)
Bu örgüt gizli değildir. Vardır ama yoktur. Bir tabancanın kabzası, bir topun namlusu, bir roketin ateşi, Roboski’nin parçalanmış çocukları, Diyarbakır’ın Sur’u, Madımak’ın yangını, Hrant Dink’in güzelliği kadar somuttur. Ama aynı zamanda bir ruh kadar soyuttur. Bir halden öbürüne büyük bir akışkanlıkla geçebilir.
Her partiden sempatizanları, militanları, fedaileri, tetikçileri olmuştur, vardır. Teşvike, desteğe pek ihtiyacı yoktur; muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda, inancında, şanlı tarihinde, kadim geleneklerinde falan filan mevcuttur çünkü. Ama bazı dönemlerde özel teşvikler görmekten geri kalmaz tabii.
Lidere de ihtiyacı olmayan bir örgüttür bu. Ama bazan büyük liderler bu işi üstlenmez de değildir. Bu örgütün şimdiki en önemli figürü, bayraktarı Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’dır.
En yeni örnekle, İstanbul Cihangir’de bir plakçı dükkanının basılması olayıyla başlayalım. Recep Bey şöyle değerlendirdi bu vahim olayı: “Ramazan günü sokaklara taşan bu tarz bir etkinliğe kalkışmak ne kadar yanlışsa, buna kaba güç kullanarak müdahale etmek de o kadar yanlıştır.”
Efendim!
Yani bir kutlama, plak dinleme, peki içki içme ‘etkinliği’ ile kaba kuvvet, şiddet, mekan basma, insan dövme, cam çerçeve indirme ‘etkinliği’ aynı derecede … ve ikisi de yanlış!
Bu kaba güç ‘etkinliği’nin bir adım ötesi insanları öldürme, mekanı ateşe verme vs.’dir. İlle de ölü çıkınca mı terör olacak Recep Bey?! Düpedüz terör işte polisin derhal salıverdiği o saldırganların yaptığı şey.
Recep Bey’in dilinde tüy bitmişti terörün iyisi kötüsü olmaaaz, milliyeti olmaaaz, zart zurt diye. Bu Cihangir’deki galiba, terörün iyisine örnek oluyor, çünkü birileri Ramazan’da ‘sokağa taşan etkinlik’ yapıyor. Aynı Recep Bey’in ve medyasının dilinde şunun için de tüy bitmemiş miydi: ‘Terörü amasız, kayıtsız şartsız kınayın. Kınamayan da teröristtir…’
Recep Bey’in sanatçıları ve sporcuları iftarlarken yaptığı konuşmanın konuyla ilgili öbür cümleleri de şunlar: “Burada iki taraf da hatalıdır. Kendi milletinin, kendi şehrinin hassasiyetlerine saygı duymayanlar ve buna demokratik olmayan bir tepki ile müdahale edenler yol açtıkları arbedeyle maalesef misafirperverliğimize gölge düşürmüşlerdir.”
‘Misafirperverliğimize gölge?!’ Koreli dükkan sahibinden mi bahsediyor acaba? Ha, Türkiyeli olsaydı, misafirperverliğimize gölge düşmeyecekti, başka bir sorun da olmayacaktı yani. Bir arada yaşayamıyor oluşumuz hiç önemli değil yani. Yani demokratik bir topluma tamamen aykırı saldırganlıklar ihmal edilebilir.
Milli hassasiyetlerle yaşanabilir güzel bir çayıra ulaşamayız. Milli hassasiyetlerle ahlaklı, erdemli insanlar, erdemli bir toplum yaratamayız. Milli hassasiyetlerle bilim üretemeyiz. Milli hassasiyetlerle iyi futbol oynayamayız… Milli hassasiyetlerle burnumuz boktan kurtulmaz, elimiz tetikten ayrılmaz ve kandan çıkmaz. Milli hassasiyetlerle herkes için ve dünya için cehennem yaratırız.
Bu dediklerime, en azından bir kısmına Recep Bey’e diş bileyen ulusalcılar köpürecektir; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da onaylamaz sanırım. O da milli hassasiyetler yüzünden kürsü dokunulmazlığının kaldırılmasına onay vermişti (Oh tabii, kendilerininki de kalakacak! Laf ebeliği yapmanın alemi yok, dokunulmazlıklar HDP’lileri Meclis’ten atmak için kaldırıldı. Milli Hassasiyetler Terör Örgütü’nün bayraktarı RTE’nin bir hedefi de CHP’nin hizadan çıkmamasını sağlamaktı, o hedef de vuruldu. Yani CHP altı okundan beşiyle HDP hedefini vurdu, can çekişen demokrasiyi gebertti, son okuyla da kendini vurdu). Askere sınırsız yetkiler tanıyan yasayı da milli hassasiyetler sayesinde destekledi CHP.
Ve işte milli hassasiyet ‘etkinlikleri’ sonunda şuraya da vardı: Kılıçdaroğlu, Vezneciler’deki bombalı saldırıda ölen polislerin cenaze töreninde mermiyle tehdit edilmişti. Birkaç gün gecikmeyle Kılıçdaroğlu’na kurşun atılmasını tasvip etmediğini belirten Recep Bey şunları dedi: “Siyasetçi de nerede ne konuşacağını gayet iyi bilmeli. Tahrikler tepkiye yol açabilir. Etki-tepki meselesi. Yani siz, hele hele böyle şehitlerimizin arka arkaya geldiği bir dönemde, toplumun hassasiyetlerini göz ardı ederseniz, bu toplum size tepki verir. Toplumu tahrik etmemek lazım.”
Recep Bey toplumun hassasiyetlerini (CHP’ye karşı da) bir süredir öyle güzel okşamaktaydı ki, toplumun tahrik olmaması mümkün değildi! Hem görevli hem gönüllü MHTÖ mensupları kendilerini gösterdi…
Ama Recep Bey’e ve suçortağı yüzde 50’sine şunu hatırlatmadan da geçmeyelim: Madem toplumu tahrik etmemek lazım, hala ne demeye “Taksim’e o kışlayı yapacağız” diye babalanıyorsun? Ağzından çıkan neredeyse her söz, yaptığın neredeyse her eylem ve ‘etkinlik’ toplumu ve tabiatı tahrip ediyor ve sonuç olarak da tahrik ediyor.
Bilmediğini söyleyemez; yaptıklarına, söylediklerine itiraz edenleri, yani toplumun bir kesimini dava edip duruyor. Tabii, toplum dediği, ‘AKP cemaati.’
Recep Bey’in (yalanlar söyleyerek, kışkırtarak, polisin öldürdüğü çocukları ve ana-babalarını tahkir ederek, insanların bacak aralarına karışarak, kadınları aşağılayarak, hukuku kenfe süpürgesinden daha iğrenç bir hale getirerek…) tahrik ettiği insanlar eleştiri yazınca bile zat-ı âlileri tahrik oluyor. Hayır, o kimseyi tahrik etmiyor, kimsenin tahrik olma hakkı da yok. Ancak milli hassasiyetler tahrik olabilir. Ve milli hassasiyetler her şeyden tahrik olur; Karaman’daki Ensar’ın hocası gibi küçük çocuklardan da, mini etekten, dar pantolondan da, açık saçtan, görünen dirsekten de…
Milli Hassasiyetler Terör Örgütü mensupları dimdik gezer bu ülkede. Döverler, tecavüz ederler, öldürürler.
Recep Bey’in tahrik olmaya amade, horozu kalkık tabanca halindeki Milli Hassasiyetler Terör Örgütü’ne arka çıkması yeni bir şey değil tabii. Nisan 2005’te, başbakanken, Trabzon’da MHTÖ mensuplarının TAYAD’lıları linç etme girişiminden sonra şu sözleri söylemişti: “Dün Trabzon’da olan olaylarda, tabii ki halkımızın hassasiyeti çok ama çok önemli. Halkımızın bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak herkes tavrını belirlemelidir ve halkımızın bu milli hassasiyetlerine dokunulduğu zaman, şüphesiz ki bunun tepkisi farklı olacaktır.”
Gerçekten farklı da olmuştur; o tarihten beri yaşananlar bunu gösteriyor. Milli Hassasiyetler Terör Örgütü elemanları (milyonlarca) her an göreve hazırdır. 7 Haziran seçimleri öncesinde ve sonrasında gayet iyi gördük. Hatta o kadar hazırdırlar ki Recep Bey bile bazan ‘Zor tutuyorum’ diye itiraf etmiştir.
Bu zihniyetin bir ürünü de Özgür Gündem’e, söz özgürlüğüne destek ve sahip çıkan gazetecileri, barış savunucularını ‘terör propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle kelepçeleyip hapse tıkmak işte (Milli Hassasiyetler Terör Örgütü’ne karşı ben de Özgür Gündem’in ve destekçilerinin yanındayım; memleketin uzak bir köşesinde olsam da). Türkiye’de büyük medyanın eskisi de, yenisi de Milli Hassasiyetler Terör Örgütü’nün mensubudur.
Herkesi Milli Hassasiyetler Terör Örgütü üyeliğinden vazgeçmeye davet ediyorum. Ramazan’a uygun bir ‘etkinlik’ olmadığının farkındayım, ama beklenecek gibi değil.
You must log in to post a comment.