MURAT SEVİNÇ
İki gün önce Cihangir’de küçücük bir sanat mekânı, arkalarındaki güçten son derece emin bir kabadayı güruh ya da bildik dille ‘hassasiyetleri olanlar’ tarafından basıldı. Saldırganlardan biri, ‘Kapat burayı kapat. Ramazanda utanmıyor musunuz lan! Seni öldürürüm!’ diye bağırdı.
Bir diğeri, ‘sizi içeride yakarız’ diyerek niyet beyanında bulundu. Ertesi gün protesto etmek için toplananlar, polis engeliyle karşılaştı. Gaz sıkıldı plastik mermi atıldı. Beyoğlu belediye başkanı, kendine yaraşır açıklamalar yaptı. Ramazanla, oruçla ilgi kurulmasını kınadı.
Haklıydı, konu ‘Şabat’ ile ilgiliydi. Saldırganlar hassas Musevilerdi…
Havuzcular, yeni bir Kabataş üretmeye çalıştı saldırıdan. Çocuklu bir kadına o dükkândan laf atıldığını yazdılar. Kadın çocukluydu, yani yarım değildi. ‘Tam’ bir kadına laf atıldığı için mekân basıp ‘yakma’ tehdidinde bulunulması son derece yerindeydi. Bu kez, müzik dinlemek için toplananların deri pantolonları yoktu ve üstleri giyinikti.
Birkaç saldırgan gözaltına alındı. Serbest bırakıldılar…
Geçen hafta bir ilahiyat profesörü, ‘namaz kılmayanlar havyandır’ dedi. Eğer münasebetsizin biri çıkıp ‘kılanlar hayvandır’ deseydi (ki hukuksal/anayasal/temel haklar açısından hiçbir fark yok iki saçma sapan yargı arasında) şu ana dek yüzlerce kez hedef gösterilmişti, muhtemelen üniversitesine, mahallesine gelemiyordu, ölüm tehditleri alıyordu.
Muktedirler her Allah’ın günü onlarca kez sövüyordu. Belki de ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. İlahiyatçı yarım ağız ve belli ki zorunlu mahcubiyeti elden bırakmadan, sözlerinin arkasında durdu. Sağlam iradeydi…
İki gün önce farklı cinsel yönelimlere sahip yurttaşlar anayasal haklarını kullanıp yürüyüş yapmak istedi. İdare, bir kez daha anayasa aykırı bir biçimde yasakladı. İnsanlar buna rağmen toplandı. Gaz yedi. Onları açıkça tehdit eden tosunlar, yaşamlarına kaldıkları yerden devam etti. Yürüyüş yapmak isteyenlere tekbir getirerek saldırmak isteyenler oldu.
Tabii ki başlarına hiçbir şey gelmedi…
İki gün önce bir bakan, imam hatipleri övmek ve özendirmek için üniversite mezunlarına hakaret etti. Türkiye’nin bir bakanı, musibetlerin sorumluluğunu üniversite mezunlarına, yani eğitimlilere yıkmaya kalkıp onları ‘hainlik eden üniversiteli yamyamlar’ olarak tanımladı.
Bunu bir bakan söyledi. 2016 yılının Haziran ayında. Kuşkusuz, hala görevde…
Dört gün önce, Maarif Vakfı Yasa Tasarısı TBMM’de kabul edildi. Muhalefet bu yasanın tam olarak ne anlama geldiğini, belli ki henüz hakkıyla kavrayamadı…
İki gün önce bir ilin milli eğitim müdürü, ‘geçmişte kaldı artık’ gerekçesiyle Onuncu Yıl marşının yasaklanması talimatını verdi.
Gazetelere bakılırsa daha önce görevi kötüye kullanmaktan mahkûm olmuş müdür. Onuncu Yıl marşı yerine, çok daha ‘çağdaş’ olan Mehter Marşı çalındı…
İşte iki, üç, beş gün önce, başkaca benzer pek çok şey oldu…
Bugün,
Özgür Gündem gazetesinde, nöbetçi yayın yönetmenliği kampanyasında görev alan gazeteci Erol Önderoğlu, gazeteci-yazar Ahmet Nesin ve akademisyen Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, savcılıktaki ifadelerinin ardından çıkarıldıkları tutuklandı. Ömrü boyunca insan hakları mücadelesi vermiş insanlar, ‘terör örgütü propagandası yaptıkları gerekçesiyle’ tutuklandı.
Tutuklanan Prof. Fincancı, TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) Başkanı! Medar-ı iftiharımız sulh ceza hâkimliği tarafından tutuklandılar…
İşte muhterem milliyetçi/ulusalcı yurttaşımız, son günlerde ve bugün böyle işler oldu…
Sen şimdi pek ciddiye almayacaksın muhtemelen son tutuklulukları. Sonuçta söz konusu olan Özgür Gündem. Onlara mı kalmış bölücülerin gazeteciliğine ve söz özgürlüğüne sahip çıkmak?
Hatta Can Dündar’a bile o kadar üzülmemiştin, itiraf et. ‘Mustafa’ filminden bir garezin vardı. İyi çocuk ama burnunun biraz sürtülmesi güzel oldu diye düşündün.
Şunu bil ki ‘vatan sevgisi’ ile, dünyanın başına bela olup milyonlarca insanın ölmesine neden olmuş ‘milliyetçi ideoloji’ arasındaki ayrımı kavramadığın sürece, çok daha kötü günler göreceksin.
Ölümlere sessiz kaldığın, Kürtler’in canı yandığı sürece sessiz kaldığın, yılan sana dokunmadığında sessiz kaldığın için… Senin Sözcü ile diğerinin Sabah’ı aynı manşetleri attığında kafan biraz olsun karışmadığı için… Veli Küçük ve familyası ortalıkta yeniden fink attıklarında rahatsızlık duymadığın için… Kürt sorunu insanca/uygar yollarla çözülmeden işlerin hep daha kötüye gideceğini, az buz değil onlarca yıldır henüz idrak edemediğin için…
Kuşkun olmasın, bu gidişle bir süre sonra o laik Cumhuriyet’i mumla arar hale geleceksin.
Bu arada haberin olsun; bölgeli devlet İspanya’da sol güçleniyor. Bölgeli devlet İtalya’nın başkentinde bir kadın, belediye başkanı seçildi. Kantonlardan oluşan İsviçre para bolluğundan her yurttaşa ‘yurttaşlık maaşı’ bağlamaya kalktı.
Federasyon olan Almanya’nın, Bölgeli devlet İngiltere’nin, bölgeli devlet özellikleri taşıyan (ulus devletin mucidi!) Fransa’nın durumları, bizden hallice. İskandinav demokrasilerinin neler tartıştığını hiç anlatmayayım, canın iyice sıkılmasın.
Batı demokrasilerinde bizimkinin eşi tek bir üniter yapı kalmamış, hiçbir yerde bu düzeyde gayrı medeni bir anadil kavgası yok. Sen 2016 yılında hala gencecik yoksul aile çocuklarının cenazelerinde ‘vatan bölünmez’ sloganları atıyorsun.
Hiçbir fikrin olmayan katı üniter sistemi savunup yine hiçbir fikrin olmayan idari yapılara karşı çıkıyorsun. Sen bunu yaparken, beriki Milli Eğitimin adını ‘maarif’ olarak değiştirmekten söz ediyor.
Hâl böyleyken güzel kardeşim, ne yazık ki geçtiğin milli eğitim tornasının devasa tortusuyla, bugün tutuklanan üç değerli insanı da pek umursamayacak ve bir berbat hata daha yapacaksın.
‘Böldürmeyiz’ diye diye böldürüyorsun, ‘ölmez’ diye diye ölümünü izliyorsun, ‘vazgeçmeyiz’ diye diye kaybediyorsun, laik Türkiye Cumhuriyetini!
Artık kendine gelmez ve kaderinin Kürt’ten ve diğerlerinden ayrı olmadığını fark etmezsen, bir iki yıla kalmaz kırmızı çizgilerden turşu kuracaksın…
You must log in to post a comment.