30 Kasım Pazartesi tarihli gazetede ‘AB ile 2016 umudu’ başlığını görünce meraka kapıldım.
Nedeni, içinde ‘AB’ ve ‘umut’ sözcüklerinin geçtiği bir gazete başlığının aklıma getirdiği üçüncü sözcüğün ‘üyelik’ olmasıydı.
Yoksa, AB’ye üyelik umutları mı yeşermişti?
Bir de tabii üyelik kadar, üyeliğe götüren müzakere sürecinin ülkeye yapacağı katkıları bildiğimden meraka kapıldım.
Umut, insani gelişme miydi acaba, sürdürülebilir kalkınma mı? İyi yönetişim mi, hukuk devleti mi? Yoksa demokrasi, özgürlükler ve laiklik miydi?
2016’da AB vesilesiyle Türkiye’ye gelmesi umuduna kapıldığımız güzellikler bunlar mıydı?
‘AB ile 2016 umudu’ başlığını attıran neydi? Gazeteci olarak atladığım bir şeyler mi vardı?
Tek cümlelik özet
Haberleri okudum ve araştırdım.
Neticede gördüm ki bu ‘AB umudu’nun o güzelliklerle alakası yok. Söz konusu olan, ‘vizesiz Schengen umudu’ ve hepsi bu.
Mevzuun bir cümlelik özeti şöyle: AB ile 2013’ün aralık ayında imzalanan ‘Vize Serbestisi Mutabakatı’yla ‘Geri Kabul Anlaşması’ gereği Türkiye ilgili düzenlemeleri içeren yol haritasını tam olarak uygularsa Ekim 2016’dan itibaren Türk vatandaşlarının Schengen bölgesine vizesiz girmeleri mümkün olacak.
Bunun için mesela, Türkiye’nin bütün sınırlarında yasadışı geçişleri önlemek için gerekli bütün tedbirleri alması ve bu hususun da AB tarafından denetlenebilmesi gerekiyor.
Haziranın ortasına kadar da Geri Kabul Anlaşması’nı tam olarak uygular hale gelmesi şart Türkiye’nin. Bu, AB ülkelerine Türkiye’den girmiş olan mültecilerden ‘uluslararası korumaya ihtiyacı bulunmayanlar’ kapsamına sokulanların Türkiye tarafından geri alınması demek…
Bir de şu var: Türkiye bu anlaşmayı uygularken, kendisinin tanımadığı, ancak AB’nin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ olarak tanıdığı ‘Kıbrıs Rum Kesimi’ni muhatap kabul etmezse ‘vizesiz Schengen’ yürürlüğe girmeyecek.
Bu bakımdan, Kıbrıs’taki çözüm müzakerelerinin 2016’da fazla gecikmeden olumlu sonuçlanması gerekiyor ki Kıbrıs sorunu bu vize muafiyetine herhangi bir siyasi engel oluşturmasın.
‘AB ile 2016 umudu’ başlığı altında yer alan müjdeli haberlerden biri ‘ekonomik ve parasal politika’ adlı 17 numaralı müzakere başlığının açılacak olmasıydı. Diğeri de Türkiye ile AB arasında yılda iki kez siyasi diyalog amaçlı zirve toplantılarının düzenlenmesi…
‘Rejim tıkacı’ndan nasıl kurtulacağız?
Diyalog falan iyidir de, bunların Erdoğan Türkiye’sinde herhangi bir AB umudu oluşturmasına imkan yoktur. Nedenini izah edelim…
Sanılır ki Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerinin tek tıkacı Kıbrıs sorunudur. Gerçi teknik olarak yanlış değil; Türkiye hava ve deniz limanlarını ‘Kıbrıs Rum Kesimi’nin uçak ve gemilerine açmadığı için, sözde üyelik müzakerelerinde şimdiye kadar açılmış başlıklar kapatılamıyor.
Velev ki Kıbrıs sorunu 2016’da çözüldü ve müzakereler Kıbrıs tıkacından kurtuldu… Türkiye’deki ‘rejim tıkacı’ndan nasıl kurtulacağız?
Misal, açılması öngörülen ‘ekonomik ve parasal politika’ başlığı… Kıbrıs sorunu çözülse de Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı siyasi erke bağlı kuruluş haline getirme ısrar ve baskısı sürdüğü müddetçe bu başlığı kapatmak nasıl mümkün olacak? Zor, çünkü bu müzakere başlığının en önemli kriterlerinden biri merkez bankası bağımsızlığının kesin güvence altına alınması.
Kıbrıs sorunu Türkiye’nin AB üyeliğine engel de, asıl engel değil. Asıl engel, ülkeyi demokrasi ve hukuk devletinden her geçen gün uzaklaştıran mevcut otoriter rejim. Bu rejimin AB’ye üyelik gibi bir hedefi olmadığı için bizim 2016’da herhangi bir AB umudumuz olamaz.
‘Aday ülke’ değil, ‘komşu ülke’
AB, mevcut rejim altındaki Türkiye’nin birliğe asla üye olamayacağını uzunca bir süredir kavramış durumda. Bu nedenle artık tek dertleri mülteci krizi bahsinde de görüldüğü üzere Türkiye’den istifade etmektir.
Türkiye AB’nin gözünde ‘aday ülke’ değil, bir ‘komşu ülke’dir.
Kıbrıs sorunu çözülse bile üyelik müzakerelerinin gerçek bir içerik kazanarak Türkiye’de yeniden bir ‘demokrasi çıpası’ görevini görmeye başlaması Erdoğan rejimi altında imkansızdır. Türkiye’deki hakim dinamik, haricine düşülen ‘Kopenhag Kriterleri’nden hızla uzaklaşma dinamiğidir.
Bu iktidarın AB’ye üyelik babında övgülü gazete başlıklarını gerçekten hak eden bir icraatının olmasını ben de çok isterdim.
Kadri Gürsel
You must log in to post a comment.