Sürpriz şekilde seçilen Donald Trump’ın zaferinden endişelenen ülkenin bir kesimi günlerdir sokakta. En son 19. yy’ın ortalarında ABD’nin iç savaşını kazanan Başkanı Abraham Lincoln’ın 1860 yılında başkanlığı kazanması sonrası bazı protestolarla karşılandığını anlaşılıyor. Yapılan anketler, millennials olarak adlandırılan 2000li yılların neslinin büyük oranda Clinton’ı seçtiği ama yaşlı ABD’nin tercihini Trump’dan yana koyduğunu anlatıyor.
Şimdi ülkenin çoğu Demokrat ağırlıklı eyaletlerinde toplanan Amerikalılar seçim kampanyasında ırkçılığın ucunu gösteren, yabancı düşmanlığının ıslığını çalan, Müslümanlara yasak koymayı açıkça televizyonlarda ilan edip İslamofobik dalgayı kabartan (bu çağrılarının halen Trump’ın websayfasında duruyor) müstakbel başkanın dizginleri eline almasıyla daha da kontrolden çıkmasından kaygılılar.
Şu saatten sonra Trump’ın başkanlığını engelleyecek pek olağanüstü bir gelişme olması beklenmiyor. Yani protestocular da Trump’ı indiremeyeceklerini biliyor olmalılar ama ülkede varolduklarını ve büyük bir azınlık olduklarını hatırlatma gereği duyuyorlar. Bu kalabalıklarda sıkça görülen pankartların başında müslümanlar ve LGBT topluluklarının da dahil olduğu azınlıklara sahip çıkan, bütünleştirici, ve ayrıca İslamofobi’ye karşı bir çizgi var. Her ne kadar bazı yerlede şiddete başvurulmuş, araba, dükkanların camları yerle bir edilmişse de çok büyük oranda barışçıl bir protesto bu. Her Cuma akşamı HBO’da Amerikalı liberallerin gündemini tartışan etkili talk show’cu Bill Maher’in programına katılan NYT yazarı Tom Friedman, örneğin Trump’ın söz verdiği gibi ‘Paris iklim değişikliği’ anlaşmasından çekilmesinin ABD’de halkları sokağa dökeceğinin ihtiranı verdi bile.
Yıllardır kendisinden sıkça bahsettiren ABD’nin bölünmüşlüğü kapı arasından kendisini gösterdi. Obama sonrasında Obama’nın tamamen zıddı bir rolü oynamaya hazırlanan Trump’ın yukarıda bahsedilen bazı hassasiyetleri kaşıması, ülkenin sağlığını tehlikeye düşürebilecek bazı sözlerini gerçekleştirmeye yeltendiği takdirde ise işte o zaman ABD’nin kapıdan görünen bölünmüşlüğü çok daha tehlikeli bir hortlama ile geri gelecektir.
Protestoları ilk gün akşamı ‘profesyonel’ yani satın alınmış ve ‘adaletsiz’ olarak yaftalayan Trump, aynı günün sabahı ise bir başka twit atarak bu kez bu protestoların tümünü kucaklama ihtiyacı duydu ve protestoların ‘ülkeye olan bağlılıktan’ geldiğini söyledi. Belli ki arada geçen birkaç saat içinde Trump’a yeni statüsünün sorumlulukları anlatıldı.
AKP Medyası Irkçılık, İslamofobi Karşıtı ABD Protestolarından Neden Rahatsız?
Öyle görünüyorki içinde İslamafobi’den etkilenebilecek Müslümanlar da olmak üzere ABD’nin azınlıklarını koruma ve sahip çıkmanın da parçası olduğu bu protestolarından rahatsız olan Trump ve medyasından ziyade, Türkiye’deki AKP medyası. ‘Hökömete’ yakın bazı ‘talking-head’ türü medya figürleri anti-Trump protestoları ile Gezi protestolarının arkasındaki isimlerin ciddi ciddi ayn olduğunu iddia etti, bazı diğerleri protestoları üst akla bağladı.
Türkiye’nin müslüman, dindar ve muhafazakar iktidarının medyasında yazanlar ABD’de azınlık, müslüman, muhafazakar veya İslami tarzda giyinenlere sataşmaları artıran bir faktör olan Trump’a olan protestoları her nedense hoş görmüyor. Halbuki daha birkaç gün olmasına rağmen ABD’nin dört bir yanından ırkçı, İslamafobik saldırıların arttığı haberleri her köşeden geliyor. Buna karşılık tam da bu kesimlerin haklarını da savunmayı amaçlayan protestoları Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘hazımsızlık’ olarak adlandırıyor. Bir otoriter lider, göreve henüz yeni başlayan bir başka otoriter lidere destek elini uzatıyor gibi.
Ne Erdoğan’ın ne de şizofrenik, megolomanyak ve bütün dünyadaki statükocuları savunma derdine kapıldığı görülen hökömet medyası ve yandaşlarının bu çok önemli protestoları sabah-akşam taşlamalarını şükür ki ABD’de dikkat eden yok. Haberi olan dahi yok. Kendi başlarına eğleniyorlar.
Mike Flynn Ne Yapacak?
Flynn, seçimden birgün önce tam da Erdoğan hükümetinin seveceği bakış açısıyla bir yazıyı the Hill isimli siyasi analiz haber sitesine yazdı. Twitter’de bu yazıyı alıntılarken ‘’Wow’’ başlığıyla tanıttım ve ‘’Erdoğan bu yazıya aşık olacak’’ dedim. Seçimi kazanmış bir yönetimin Ulusal Güvenlik Başdanşmanı namzetinin Gülen aleyhindeki çok net yazısı tabi ki büyüleyici idi. Ne varki iki gün sonra yazar Flynn’in 2016 yılı sonlarında AKP hükümetine yakın bir işadamı tarafından lobici olarak tutulduğu öğrendildi. Yazının rengi de bir anda değişti. Aslında olan, lobici bir ismin, kendisine para ödeyen bir hükümet yakını işadamının ödediği paranın karşılığını ödemesi idi. Bir avukat rolü idi, ABD yönetiminin bir yetkilisi namzeti olmak yerine. Flynn, belki kendisi de Trump’ın seçimini kazanacağını düşünmediği için o yazıyı yazmıştı. Üstüne aynı Flynn daha bu yılın başında, Ocak ayında Türkiye’nin IŞİD’e karşı rolü ile Kasım ayında aynı konu hakkında verdiği cevaplarda 180 derecelik bir zıtlaşma olduğu görülüyordu.
Türkiye maalesef günümüzde ikiye ayrılmış durumda. İktidar ve iktidar yanlısı kesim ki bunu ‘rejim’ olarak sınıflandıranlar var. Bunun karşısında bir muhalif kesim var. Gazetecileri tutuklandığı, gazeteleri basıldığı, politikacılarının kodese tıkıldığı, yerel hükümetlerine el konduğu. Ondan dolayı Beyaz Saray’da Güvenlik Başdanışman olması beklenen Flynn’in şirketinin halen AKP hükümetine yakın çevrelerden para almaya devam edip, etmeyeceği önemli bir soru işareti. Flynn’in oturduğu koltukta Türkiye politikalarına bu çıkar ilişkisinin etkisi ile rejim lehine bakıp, bakmayacağının bir açıklığa kavuşması gerekir.
Flynn’in şirketi AKP hükümetine yakın çevrelerden para kabul etmeye devam edecek mi? Flynn bu çıkar ilişkisi ile mi politika yürütecek mi?
Bu sorunun cevabı yakında ortaya çıkar.
Trump Sürekli Miting Yapmak İstiyor
New York Times’in yazdığına göre Trump, seçim kampanyası döneminde topladığı büyük kalabalıklı mitinglere devam etmeyi istiyor. ABD’de adaylar başkan seçildikten sonra seçim kampanyasındaki benzer şekilde kalabalık toplamaz. Açılışlara dahi pek gitmez. İşinin başına koyulur, Oval Ofise kapanır, dış geziler yapar. Miting yapıp, kalabalığı ile buluşma gereği duymaz. Trump ise dediği gibi bunu yaparsa bir başka şekilde Erdoğan’a benziyor olacak. Trump’ın aynı şekilde yönetimine geçiş ekibinde 4 aile ferdini sokması da nasıl bir ABD yönetimi olacağı adına işaretler veriyor. Trump ailesi, Trump’In iki erkek çocuğu, bir kızı ve damadı ile ABD’nin dış ve iç politikasında ciddi bir söz sahibi olduğunu görebiliriz.
Ortadoğu’nun Otokratları Trump’ın Gelişini Sevdi
Trump’ın seçilmesinden şimdiye kadar Mısır’ın, İsrail’in, Suriye’nin ve Türkiye’nin liderlerinin mutlu olduğu görülüyor. İsrail Başbakanı Netanyahu Trump tarafından Washington’a davet edildi bile. Netanyahu’ya göre Trump ile birlikte ABD-İsrail ilişkileri ‘çok daha yükseklere çıkacak.’ Trump kampanya sırasında Kudüs’ün İsrail’in başkenti olmasını tanıyacağını deklare etti.
Geçtiğimiz hafta Şam’da bir konferansa katılan ve Esad ve Suriye’nin Dışişleri Bakanı Walid Moallem ile bizzat konuşabilen New Yorker muhabiri Dexter Filkins’e göre Şam da Trump’dan memnun ve kendileri ve Rusya ile birlikte ittifak kurulmasını ümit ediyorlar.
Yine New Yorker’dan Robin Wright’in yazdığına göre ise Mısır lideri Sisi, Trump ile ilk görüşen yabancı lider. Trump geçmişte Sisi hakkında oldukça övücü sözler kullandı, son BM Genel Kurulu toplantılarında New York’da ikili görüştü.
New Yorker’dan Wright, Trump’ın rejim değişimi politikasını bitireceğini kendi websitesinde yazdığını hatırlatıyor. Bu aynı zamanda muhatap ülkelerde siyasi reform talebi ve otoriter rejimleri açma yolu olarak da görülüyor. Trump’ın istikrarı demokrat değerlerin önüne koyması bekleniyor. Bunun da Suudi Arabistan’dan Mısır’a ve diğer bölgenin otoriter liderlerinin yüreğine su serpiyor.
Türkiye’de de hükümete yakın medyada Trump’ın gelmesinden dolayı büyük bir çoşku yaşanıyor. Trump’ın demokratik değerlere vermeyeceği önem, Türkiye’de baskıcı yönetimin ABD’nin endişeleri ile bile karşılaşmama ihtimali Türkiye’nin de otokratlarını heyecanlandırıyor.
İlhan Tanır
You must log in to post a comment.