Home » Featured » Yorum: Ben Ne Diyorum Siz Ne Anlıyorsunuz Allah Aşkına?

Yorum: Ben Ne Diyorum Siz Ne Anlıyorsunuz Allah Aşkına?

Kalabalık-ŞehriHer yazımdan sonra sosyal medyada farklı bir kesimin hedefi oluyorum. Küfürler, hakaretler havada uçuşuyor.

Kimi beni ‘orta yolcu’ olmakla suçlarken kimisi ‘1 Kasım seçimleri sonrası çaktırmadan iktidar yandaşlığına dümen kırmaya çalıştığımı’ savunuyor.

Kimi ‘eski İslamcı reflekslerimden bir türlü kurtulamadığımı’ ileri sürerken kimisi beni ‘giderek din karşıtı bir çizgiye gitmek’le eleştiriyor.

İstiyorlar ki onların karşı olduklarına ben de karşı, onların taraftar olduklarına ben de taraftar olayım. Onlar gibi düşünüp, onlar gibi yazayım.

Artık sadece görüş değil, bir de mantık dayatıyorlar. ‘Evet haklısın ama o sorunun çözümü bu yolla olmaz’ dememe bile tahammül etmiyorlar. İlla onların benimsediği yolu ve yöntemi de kabul etmeye zorluyorlar.

Yandaşlığa, taraftarlığa karşılar ama onların yandaşı, onları taraftarı olursan sorun görmüyorlar.

Müsaade ederseniz, bu yazıda bu zevata bir kaç söz söylemek istiyorum.

Dürüstlüğe, ahlaka, vicdana, insana yakışan…

Beni orta yolcu olmakla suçlayanlara:

Demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, herkesin bu ülkede inancıyla, kimliğiyle özgürce ve istediği gibi yaşamasından yanayım.

Kimden gelirse gelsin kaba kuvvete, despotluğa, baskıya, dayatmaya, pespayeliğe karşıyım.

İnsan hayatının bütün davalardan, ideolojilerden ve onların kazandığı zaferden daha kıymetli olduğuna inanıyorum. İnanç, ideoloji ve etnik köken kavgalarının zekadan ve akıldan yoksun, çağdışı, çocukça kavgalar, tartışmalar olduğunu söylüyorum.

Üstelik ‘dava’ için çocukların, gençlerin, kadınların… hayatını gözden çıkaranların insanlığını kaybettiklerini düşünüyorum.

Hiçbir ideolojinin, etnik kökenin tarafı da değilim karşıtı da. Benim için esas olan insan olmaktır.

Doğru olduğuna inandığım bu değerlere aykırı davrandığını düşündüğüm kim olursa olsun, hiçbir hesap gütmeden, usulünce eleştiririm. Barışa yönelik bir çaba olarak gördüğüm eleştiriyi, düşmanlığa dönüştürmem.

Dürüstlüğe, ahlaka, vicdana, insana yakışan budur.

Yukarıda da dediğim gibi özgürlükten, eşitlikten, demokrasiden insan yaşamına değer veren bir anlayıştan yanayım.

Eğer buna ‘orta yolculuk’ deniliyorsa evet öyleyim. Bundan da gurur duyuyorum.

Peki siz neyden yanasınız?

Siz neyi savunuyorsunuz? Siz neyin kavgasını veriyorsunuz? Siz niçin değerleri değil de bir partinin, bir örgütün, bir grubun, bir liderin taraftarısınız?

Bir görüşün, bir partinin, bir ideolojinin yeminli taraftarı olmayı, düşünmeden, sorumluluk almadan yaşamayı kendinize nasıl yakıştırıyorsunuz?

Öteki’ gördüğünüz kesimlerin yanlış söz ve davranışları karşısında aslan kesilip, tarafı olduğunuz kesimin yanlışları, defoları karşısında sessiz kalmayı onurunuza, haysiyetinize nasıl sığdırıyorsunuz?

Söyleyin de bilelim neyin, kimin tarafında ve ne kavgasını veriyorsunuz?

Vicdanımı ve aklımı yitirmedim

Kürt siyasetini eleştirerek devlete yaranmaya çalışıyorsun. Devletçi refleksin yeniden mi kabardı?’ diyenlere:

Kürtlerin bu ülkede eşit, özgür, kendi kimlikleriyle istedikleri gibi yaşamasını savunanlardanım. Sadece Kürtlerin değil, herkesin. Bunun için barışçı yolla her türlü mücadelenin verilmesi gerektiğini söylüyorum.

Bunu öyle gizli kapaklı değil, her ortamda da dile getiriyorum.

Fakat insan hayatını hiçe sayan, şehirleri yok eden, insanların evlerini yurtlarını terk etmesine neden olan, çocukları ölüme gönderen bu mücadele yönteminin vicdanın, aklın değil, ergen duyguların ürünü olduğunu düşünüyorum.

Ülkeyi böldürmeyeceğim’ diyerek üç aylık bebekleri öldürmekten çekinmeyen vicdansız devlet anlayışına da karşıyım, özerklik alacağız diyerek düzinelerce asker, polis öldürmekten çekinmeyen vicdansız siyasete de.

Devletin bu gaddarlığına başka hangi yolla direnebiliriz ki?’ diyenlerin bahane üretmekten, kendi kişisel yetersizliklerine kılıf aramaktan başka bir şey yapmadıkları ortada. Bu kifayetsizliği, çaresizlik olarak görecek kadar akıl fukarası değilim.

Siyaset zorlukları, tuzakları, engelleri aşma sanatıdır. Bu başarıyı gösterecek kadar dirayetli ve zekice siyaset yapamayanların bize dayattığı akıl ve vicdan dışı yol ve yönteme kutsal emir muamelesi çekecek kadar aklımı kaçırmadım.

Özgürlüğe, eşitliğe, kimliklerin inançların anayasal güvenceye alınmasına ve demokrasinin temel araçlarından yerinden yönetime tamam. Fakat tüm bunlar için silahı, çatışmayı tek yol olarak görenlerin insan hayatını hiçe sayan yöntemlerine taraftar yazılacak kadar da vicdanımı yitirmedim.

Benim için ülkelerin, sınırların, etnik kökenlerin, inanç farklılıklarının zerre kadar kıymeti yok.

Fakat buna rağmen ‘Ben ayrılmak, Kürdistan kurmak istiyorum’ diyenlere taraftar olacak, destek çıkacak kadar da aklımı kaybetmedim.

Çünkü bu savaşın, bu çatışmanın en çok da Kürtlerin hayatını, şehirlerini mahvettiği ortada. Ben bunu dert ediyorum. Peki siz niçin etmiyorsunuz? Kimden yanasınız?

Vicdansız devletin kaba kuvvete dayalı politikalarıyla mücadele edecek, ince bir siyasete ve stratejiye ihtiyaç var. Buna kafa yormayıp, kısa yolda kişisel iktidar elde etme çabası içinde olanların arkasından gitmeyi, onların gönüllü askeri olmayı, bu şekilde kandırılmayı, istismar edilmeyi içinize nasıl sindiriyorsunuz gerçekten anlamıyorum.

Sorun bende değil, sizin kişiliğinizde

Sana çok hayrandık bizi hayal kırıklığına uğrattın’ diyenlere:

Arkadaşlarımı, dostlarımı, içinde yaşayıp büyüdüğüm mahallemi, işimi… her şeyimi terk ettim. ‘Devlet onlarda, para onlarda, makam onlarda’ demeden arkama bakmadan çıktım.

Tek bir amacım vardı: Huzur içinde, özgürce, dostça yaşayacağımız bir ülkenin oluşmasına elimden geldiğince katkı sunmak.

Hayatımı alt üst edecek bu tercihi, sizin hayranlığınızı kazanmak için yapmadım.

Zaten bir insanın kişiliğini, karakterini tanımadan bir sözüne, bir cümlesine, bir yazısına bakarak duyulan hayranlığın sorunlu bir tutum olduğunu düşünüyorum.

Sizin muhaliflerinizi eleştirirken bana duyduğunuz hayranlık, sizi eleştirdiğimde kayboluyorsa burada sorun bende değil, sizin kişiliğinizde.

Birbirimize hayran olmayı bırakalım da, birbirimizi anlamaya çalışalım derim.

Kör bir taraftarlıkla destek olduğunuz partilerinize bakın

Muhalefet partilerini eleştirdiğimde bana ‘gizli AK Parti taraftarı’ diyenlere:

Muhalefet partilerinin durumu ortada. Vasatlığın, başarısızlığın, siyasi yetersizliğin canlı örneği haline geldiler.

20 yıldır girdikleri hiç bir seçimi kazanamamışlar. Bunca yenilgi, bunca başarısızlık, bunca pespayelik, siyasi zeka kıtlığı ortadayken hala muhalefet partilerini savunmak… Doğrusu benim aklımın alacağı bir durum değil.

Ben sizin yerinizde olsaydım ülkenin bu hale gelmesinden en az Erdoğan kadar sorumlu muhalefet partilerinin mensubu olmaya utanırdım. Onların siyasi yetersizliğini, politika üretememelerini anlaşılır bulmak, kabul edip benimsemek insan aklına hakarettir.

Siz bu beceriksizliği, zekasızlığı, vasatlığı kendinize layık görüyorsanız ben ne yapayım?

Tayyip Erdoğan bugün elde ettiği tüm başarıları, muhalefet liderlerinin yetersizliğine borçlu.

Eğer Erdoğan’ın ekmeğine yağ süren birilerini arıyorsanız kör bir taraftarlıkla destek olduğunuz partilerinize bakın derim.

Allah aşkına…

Ne oldu, 1 Kasım’dan sonra sen de mi yan çizmeye başlıyorsun?’ diyenlere:

Eğer korkacak, iktidar nimetine tav olacak, hesaplı bir kişiliğe sahip olsaydım bunu baştan yapardım. İktidar imkanları, nimetleri önümde hazırken, kendi arkadaşlarımla arama mesafe koymazdım.

Yanlış hesap yapacak kadar akıl fukarası değilim.

Korku da, cesaret de rol yapılarak sergilenen duygular değildir.

Hepimiz karakterimizin gerektirdiği şekilde davranır, öyle yaşarız.

Ve son söz: Hem iktidar yandaşlığından şikayet edip hem de yazarları, gazetecileri görüşünüzün, partinizin yandaşı, taraftarı olmaya zorlamak insanlığa, vicdana, ahlaka, dürüstlüğe sığar mı?

Söyleyin Allah aşkına, sığar mı?

Levent Gültekin

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.