Home » Featured » Yorum: Darağacı mı Özgürlük mü, Soru bu

Yorum: Darağacı mı Özgürlük mü, Soru bu

56f505fec46188a2438b4574Türkiye’deki durum çekilmez biçimde tırmanıyor. Despotizm hâlâ engellenebilir mi?

Geçen yıl Mart ayında HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Meclis kürsüsüne çıktı ve normalde yarım saat süren konuşmasını üç cümlede bitirdi:

Sayın Erdoğan!

HDP var oldukça, HDP’liler nefes aldıkça, sen başkan olamayacaksın. Seni başkan yaptırmayacağız.

Son cümleyi üç kez tekrarladı ve kürsüden indi.

Bu söz, HDP’nin seçim sloganı oldu neredeyse… Kürtler, Erdoğan’ın en büyük hayalinin önüne dikilmeye karar vermişti.

Haziran’daki seçimde Erdoğan’ın oyu yüzde 50’den 40’a düştü. Sarsılan iktidar partisi, bu kaybın, Kürtlerle barış sürecinin faturası olduğuna hükmetti ve müzakere masasını devirdi. Çatışmalar eskisinden de yoğun bir şekilde yeniden başladı.

Sonuç:

Kaygıyla düzeni sağlayacak otorite arayışına giren toplumda 5 ay içinde 5 milyon kişi oyunu değiştirdi ve Erdoğan, yeniden yüzde 50’yle tek başına iktidar oldu.

Geçen hafta, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin lideri Selahattin Demirtaş tutuklandığında herkes o demeci hatırladı:

HDP var oldukça, HDP’liler nefes aldıkça…

Madem öyle; yapılması gereken belliydi:

HDP var olmayacak; HDP’lilere nefes aldırılmayacak.

Geçen haftaki HDP baskınıyla bunun ilk adımı atıldı.

15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra Die Zeit’e yazdığım yazıda “Bekleyin. Erdoğan’ın karşı darbesi geliyor” diye yazmıştım.

Geldi işte…

Darbeciler Meclis’i bombalamıştı, “karşı darbeciler“, milletvekillerini tutuklattı.

Erdoğan, “Allah’ın bir lütfu” olarak yorumladığı başarısız darbeyi, kendi iktidarını perçinlemek için kullandı ve aldığı desteği, başkanlık hayaline basamak yaptı.

Türk anayasasına göre cumhurbaşkanının sadece sembolik görevi var. Ülkeyi başbakan yönetiyor. Yasaları Meclis yapıyor. Ancak Erdoğan, Türkiye’nin yönetim sisteminin fiili olarak değiştiğini önceki yıl açıklamıştı. Gerçekten de anayasayı çiğneme pahasına sistemin genetiğiyle oynamış, bazı kararlarına itiraz ettiği bilinen Başbakan’ı Davutoğlu’nu istifaya zorlamış, bakanlar kurulunu Saray’da toplamaya başlamıştı. Meclis’teki çoğunluk zaten elinin altındaydı; yargıyı da büyük oranda kontrolüne almıştı. Böylece “önümüzde engel” diye yorumladığı kuvvetler ayrımına son vermiş, yasama, yürütme ve yargıya tek başına hükmeder hale gelmişti.

Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun Anayasaya geçirilmesidir” diyordu. Ancak buna oyu yetmiyordu.

Erdoğan’ın başkanlığı referanduma götürebilmesi için 330 milletvekiline ihtiyacı var. Oysa partisinin Meclis’teki sandalye sayısı 317… Tek yol, milliyetçi MHP’nin 40 milletvekilinin desteği… MHP, Kürt sorununun askeri çözümünü, HDP’nin susturulmasını, hapisteki PKK lideri Öcalan’ın asılmasını istiyor.

Geçen ay, bu iki parti arasında flört başladı. MHP lideri Devlet Bahçeli, başkanlık sistemine göz kırptı. Başbakan Binali Yıldırım, “Ümit verici bir gelişme” yorumunu yaptı. AKP’li Anayasa Komisyonu Başkanı, başkanlık referandumunun ilkbahara yetişebileceğini söyledi.

Nihayet 3 Kasım günü Erdoğan-Bahçeli zirvesi yapıldı.

Kulislere göre gündemde iki konu vardı:

Başkanlık ve idam…

Referandumla idam yeniden getirilecek ve Erdoğan, Başkan yapılacaktı.

Karşı darbe“, o gece başladı.

İki liderin el sıkışmasından 3 gün önce, Erdoğan’ın başkanlığı önündeki en önemli engellerden biri olan Cumhuriyet gazetesi basılmıştı. Medyanın tamamen teslim alındığı ortamda direnen en etkili yayın organı olan Cumhuriyet’in 9 yöneticisi, sabaha karşı gözaltına alınmıştı. Benim gibi “adresinde bulunamayanlar” için de, yakalama kararı çıkarıldı.

Daha gazetecilerin sorgusu sürerken, başkanlık yolunun bir başka barikatı yıkıldı:

HDP’nin 9 yöneticisi, bir geceyarısı operasyonuyla, gözaltına alındı. Partinin eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, evinin kapısı kırılarak götürüldü. Milletvekilleri tutuklandı. Polise, protesto için sokağa çıkanlara karşı silah kullanma izni verildi; her tür itiraz, şiddetle bastırıldı.

5 gün içinde muhalefetin iki kalesine birden saldırılmış, başkanlığa giden yoldaki iki büyük engel hedef alınmıştı.

Erdoğan’ın savcıları, tutuklamalarının asıl nedenini gizlemek için fazla uğraşmadılar. HDP’lilerin suçu, savcının teröre yardım ettikleri gerekçesiyle açtıkları soruşturmada ifadeye gitmemeleriydi. Bu nedenle haklarında çıkarılan yakalama kararı uygulanmıştı.

Cumhuriyet ise, yayınlarıyla, darbeyi yaptığına inanılan Gülencilere ve PKK’ya destek vermekle suçlanıyordu.

Mesela gazetenin yazarlarından Aydın Engin, darbeden iki gün önceki yazısında Atatürk’ün “yurtta sulh” lafına atıf yapmıştı; darbeyi yöneten cuntanın adı da “Yurtta Sulh“tu; demek ki “subliminal mesaj” vermişti.

Bir diğer yazar, Kadri Gürsel ise yazısında herkese sigara bıraktırmaya çalışan Cumhurbaşkanı için “Babamız olmak istiyor. Türkiye’nin ihtiyacı, asi bir evlattır” dediği için darbecilikten tutuklanmıştı.

Tabii beni daha önce hapse götüren, Türk istihbaratına ait TIR’ların Suriye’ye silah kaçırırken yakalanışı haberi de “darbecilerle işbirliği” dosyasında yer almıştı. Oysa haber doğruydu, Anayasa Mahkemesi, 3 ay hapislikten sonra bizim tahliyemize karar verirken bunun önemli bir gazetecilik faaliyeti olduğunu not etmiş, tutuklanmamızla basın ve ifade özgürlüğünün zedelendiğini tescillemişti, ama Erdoğan yine de bildiğini okuyordu. Tarafgirliğini yargılayabilecek Anayasa Mahkemesi’nin o kararından sonra “Saygı duymuyorum, kabul etmiyorum, uymuyorum” demişti.

Aynı şeyi, kendilerini ifadeye çağıran savcıya söyleyen HDP’liler, bu imkândan yararlanamadılar.
Şimdi tutuklular.

Onlara oy veren 6 milyon insanın iradesi de tutuklu…Diyarbakır’da yüzde 55’le belediye yönetimine getirdikleri başkanları tutuklandı. İzledikleri televizyonlar, dinledikleri radyolar, okudukları gazeteler peşpeşe kapatıldı. Haber alamamaları, birbirleriyle haberleşememeleri için yaşadıkları bölgede İnternet engellendi, Facebook, Twitter bloke edildi. Ve sonunda Güneydoğu’da kimi illerde yüzde 80’in oyunu alan milletvekilleri hapsedildi.

Sırada ne var?

Şimdi merakla bu sorunun yanıtı bekleniyor.

Tutuklamaların hemen ardından Diyarbakır’da 11 kişinin ölümüne yol açan büyük patlama, hükümet tarafından PKK’nın eylemi olarak duyuruldu. Ancak saldırıyı İŞID üstlendi. Olaydan hemen önce, HDP’li eşbaşkanların saldırıya uğrayan binada olmaları, akla suikast ihtimalini getirdi.

O yüzden herkes diken üstünde…

Son iki seçimin sonuçları, şiddetin tırmanmasının iktidarın işine yaradığını kanıtlıyor. Erdoğan, gerilimden oy devşiriyor.
Başkanlığını kabul ettirebilmek için yeni düşmanlara ihtiyacı var. Belki de sınır ötesi bir savaşa… Kış aylarında bütün muhalefeti susturup ilkbahardaki referanduma hiçbir direnç olmadan, darağaçlarının gölgesinde gidebilme hesabı yapıyor.
Olabilir mi?

Bir Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye, Avrupa’nın asla kabullenmeyeceği idam cezasını yeniden yasallaştırıp tam bir despotizme giderek Batı’yla zaten zayıf olan bağlarını hepten koparabilir mi? Avrupa Birliği müzakereleri tamamen kesilebilir mi?

Erdoğan’ı tanıyanlar artık her şeyi mümkün görüyor.

Müzakerelerin kesilmesini umursamıyor. 3 milyon mülteciyi Türkiye’de tutan sınır anahtarının, Batı hükümetlerini susturmakta ne kadar etkili bir koz olduğunu gördü. Avrupa Konseyi’nin, mülteciler şantajıyla ilerleme raporunun ilanını erteleyebildiğini de… Batı’nın bu suskunluğuna güveniyor.

Ya ekonomik ambargo?

Türkiye, Avrupa Birliği’nin önemli ticari partnerlerinden biri… Türkiye-Almanya arasındaki ticaret hacmi 40 milyar Euro’ya yakın… Almanya’nın en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye 14. sırada…
Dikkat çekici bir başka rakam, önceki hafta basına sızdı:

Alman Parlamentosu’nda görüşülmesi beklenen silah ihracatı raporundan öğrendik ki, son 6 ayda Almanya’nın, Türkiye’ye silah satışında büyük artış olmuş: 76,4 milyon Euro’luk silah satışıyla Türkiye, Almanya’dan silah alan ülkeler arasında 25. sıradan 8. sıraya yükselmiş.

Satış listesinin zirvesindekilerden biri de Irak’ın Kürt güçleri… Türkiye Irak’a müdahale edecek olsa, Türkler ve Kürtler, birbirlerine aynı silahları çekecekler demek ki…

Türkiye’nin kaderinin değişeceği bir kışa giriyoruz…

Bahar, ya despotizm ve darağaçları getirecek; ya özgürlük ve barış…

Tamamen bizim vereceğimiz mücadeleye bağlı…

Can Dündar

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.