Yaklaşık 2 yıl önce bir yazımda şöyle demiştim: “Böyle devam ederse Erdoğan, önce AK Parti’yi öldürecek sonra da Türkiye’yi.”
Geçtiğimiz hafta Ankara’daki AK Parti’nin kongresinden çıkan partinin eski yöneticilerinden biri şöyle dedi: “Bugün kongre salonunda AK Parti’nin cenaze namazını kıldık ve çıktık.”
Evet, Erdoğan sonunda AK Parti’yi öldürdü.
Kongre sürecinde yaşananlar, gerçekten de AK Parti’nin cenaze namazıydı.
Artık AK Parti yok, Erdoğan ve yalanı, iftirayı, hakareti, yalanı iş edinmiş medyası var.
Aday listelerinin de, MKYK gibi kurulların da, teşkilatların da zerre kadar kıymeti yok. Sadece kıymeti değil, politika belirlemede de zerre kadar etkisi de yok.
Çünkü bugüne kadar partiden kimse sesini yükseltmedi, gidişata itiraz etmediler ve el birliğiyle AK Parti’yi öldürdüler.
Hepimiz biliyoruz ki AK Parti’de artık herkes Erdoğan’ın gözünün içine bakıyor.
Sadece Erdoğan var. Onun sözleri, onun öncelikleri var.
AK Partililer artık onun belirlediği politikalara göre tutum belirliyor. Onun benimsediği tarz ve üslup geçerlilik kazanıyor.
O ne derse o oluyor.
O kimi nerede görmek istiyorsa o kişi oraya atanıyor.
Onun kınadığı bir şeyi kimse övemiyor. Onun alkışladığı bir şeyi ise kimse kınamaya cesaret edemiyor.
Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, teşkilat mensupları… herkes sadece Erdoğan’ın ağzının içine bakıyor.
Onun onay vermeyeceği tek bir adım atılamıyor
Çünkü biliyorlar ki onun memnun olmadığı hiç kimsenin, yerini koruması mümkün değil.
Erdoğan’ın düşman gördüklerini, AK Parti de düşman görüyor. Erdoğan’ın dost gördükleri, AK Parti’nin dostu oluyor. Onun onay vermeyeceği tek bir adım atılamıyor.
Bütün bir parti, varlığını, geleceğini, tüm misyonunu Erdoğan’ın siyasi hayatını korumaya adadı.
İcraatlarını konuşmuyoruz. Projelerini konuşmuyoruz.
Ülkeye bundan sonra ne tür hizmetler yapacak? Bunu hiç sormuyoruz. Hangi sorunu hangi yöntemle çözecek? Bu konular artık ülkenin gündeminde değil.
Tartışamıyoruz, çünkü ağzını açıp itiraz eden herkese “AK Parti düşmanı”, “Terörist”, “AK Parti’ye darbe yapmaya çalışan” damgası vuruluyor.
AK Parti’nin ölümü demek çıkış bulunmazsa Türkiye’nin de ölümü olacak
AK Partililerin tek bir gündemi var: Ne yapıp, edip tek başına iktidarı yeniden ele geçirmek.
Bütün meseleler “AK Parti’nin işine nasıl yarar, onu tek başına iktidar yapmaya nasıl katkı sağlar?” mantığıyla ele alınıyor.
Bu nedenle iktidarda Türkiye’nin meselelerinin sıhhatli bir şekilde çözümüyle ilgilenen, buna kafa yoran kimse yok.
İşte bu durum bize bir şey gösteriyor:
AK Parti’nin ölümü demek, eğer bir an önce bir çıkış bulunmazsa Türkiye’nin de ölümü olacak.
Nasıl mı? Anlatayım.
AK Partili yetkilinin “Kongre salonunda partinin cenaze namazını kıldık ve çıktık” dediği o cenaze orta yerde duruyor.
Gözünüzde bir Türkiye haritası canlandırın. Ve o haritanın üzerinde uzunlamasına bir cenazenin yattığını düşünün.
İşte o, Erdoğan eliyle öldürülen AK Parti’nin cenazesi.
Altında da biz varız. AK Partililer de dahil bütün toplum var.
Kurumlar var. Değerler var. İç barışımız var. Çocuklarımızın hayatı, geleceği var.
Medya, yargı, iş adamları, bürokrasi… Her şey o cenazenin altında nefessiz kalmış.
Böyle devam edemeyiz
Adeta bir kurbanlık koyun gibi o cenazenin hepimizi, ülkemizi çürütmesini bekliyoruz.
Değerlerimiz o cenazenin altında adeta çürüyor.
Kurumlarımız birer birer tahrip oluyor.
Türkiye’nin en hayati meseleleri o cenazenin altında çözülmesi imkansız hale geliyor.
Böyle devam edemeyiz.
Eğer bir güç, bir yol, bir çıkış bulamazsak, üzerimizdeki o cenazeyi kaldırıp bir tarafa itmezsek, hepimiz onunla beraber çürüyeceğiz.
Hepimiz, bütün bir ülke.
Türkiye çürüdüğünde AK Parti seçmeni bundan kendini kurtaramaz. Türkiye’nin kurumları, değerleri tahrip olduğunda AK Parti seçmeni hiçbir şey olmamış gibi hayatını sürdüremez.
Çünkü onlar da bu ülkede yaşıyor. Türkiye olmadan onlar da var olamaz.
Eğer ideoloji, inanç, etnik köken gibi kimlikleri bir tarafa bırakıp, hep beraber bir çıkış bulmazsak o cenaze bütün bir ülkeyi çürütecek.
Bu ülkede uzun yıllar tamir edilemez yaralar açacak. Ülkenin yeniden canlanıp kendine gelmesi, belki on yılları bulacak.
Belki de o çürüme ülkenin bazı bölgelerinde kalıcı hasar bırakacak.
Muhalefet partilerinin gücü bu cenazeyi kaldırmaya yetmeyecek
Korkarak, alttan alarak, eski yöntemlerle muhalefet ederek “dur bakalım ne olacak” diyerek zamana yayarak demokrasi mücadelesi veremeyiz.
Esasında artık bu bir demokrasi mücadelesi de değil. Yaşam mücadelesi. O çürümeden kendimizi, hayatımızı, geleceğimizi, kurumlarımızı, yani ülkemizin hayatını kurtarma mücadelesi.
Türkiye’de herkesin el ele verip bu yaşam mücadelesine katılması gerekiyor.
Kendi partilerimize, ideolojilerimize, mahallemize sıkışıp kalarak ortak bir politika veya tavır geliştiremeyiz.
Görünen o ki günümüz muhalefet partilerinin gücü, aklı, siyasi zekası üstümüzdeki bu cenazeyi kaldırmaya yetmeyecek.
İş adamları, akademisyenler, gazeteciler, kanaat önderleri, sanatçılar…
“Ben bu ülkeden başka bir yerde yaşayamam” diyen herkes bir araya gelip bir çıkış aramalı.
İş adamları korkarak, alttan alarak bu çürümeden kurtulamazlar.
Medya patronları teslim olarak mallarını, itibarlarını koruyamazlar. “Bana dokunma ben de bu çürümeye ses çıkarmayayım” diyerek o çürümeden kendilerini kurtaramazlar.
Kanaat önderleri, sanatçılar sessiz kalarak “Bu iş benim üzerime vazife değil” diyerek çürümenin etkisinden beri kalamazlar.
Demokrasi mücadelesi değil, yaşam mücadelesi veriyoruz
Ülkenin durumu hepimizi bir şeyler yapmaya zorluyor.
Türkiye çürüdüğünde ne sanatımızın, ne edebiyatımızın, ne gazetelerimizin, ne medyamızın, ne fabrikalarımızın, ne de kimi iş adamlarımızın üzerine oturdukları servetlerin anlamı kalacak.
Tekrar edeyim: Demokrasi mücadelesi değil, yaşam mücadelesi veriyoruz.
Hepimiz biliyoruz ki mevcut tabloyla gideceğimiz bir seçim ülkeyi bu çürümeden kurtarmayacak. Kaldı ki AK Parti tek başına iktidara gelse de çürüme devam edecek.
Çünkü Erdoğan, hakkındaki iddiaların, işlediği kabahatlerin soruşturulacağından ortaya serileceğinden korkuyor.
“Düşmanları” olduğunu düşünüyor. Kendine karşı olan, “yanlış yapıyorsun” diyen herkese düşman muamelesi çekiyor.
AK Parti ne yazık ki Türkiye değil, Erdoğan dedi
Bu korku, Türkiye’nin normalleşmesinin önündeki en büyük engel.
AK Parti artık istese de normal, icraata öncelik veren, özgürlükleri arttıran ve demokrasi standardını yükselten bir partiye dönüşemez.
“Türkiye mi, Erdoğan mı?” seçeneğiyle karşı karşıya kalan AK Parti ne yazık ki “Erdoğan” dedi.
Ne yapacağız? Bu tercihte bulunan AK Parti’nin her şeyi, hepimizi birer birer çürütmesine seyirci mi kalacağız?
Levent Gültekin
You must log in to post a comment.