Bulunduğu coğrafya, etrafını çevreleyen komşular, Osmanlı geçmişi ve tarihi bagajı, çağdaş dünya içinde yer alma projesi, toplumsal dokusu ve zihniyet dünyası göz önüne alındığında Türkiye gerçekten özel, ‘sui generis’ bir ülke.
Böyle bir ülkenin dış politikasının, başta ülkenin güvenliği olmak üzere, ulusal menfaatlerin gereğince korunup kollanacağı biçimde yürütülmesi zor bir iş. Bu nedenle, herhangi bir ülkenin dış politikasının isabetle belirlenip yürütülebilmesi için politik kadroların sahip olması gereken özellikler/yetenekler/birikim bizimkiler için çok daha önemli: Dünya tarihi ve dış dünya hakkında sağlam bilgi sahibi olmak; uluslararası gelişmeleri dikkatle izleyip objektif biçimde değerlendirebilmek, hislerle değil, akıl/mantık/sağduyu ile düşünmek, dar kafalı/bencil olmamak, yabancı ülkelerle mevcut sorunlar ele alınırken empati kurabilmek, ‘Ben daima yüzde yüz kazanmalıyım’ zihniyetinden uzak durmak, gerçekçi olmak/hayaller peşinde koşmamak, atılacak adımların kısa, orta ve uzun vadede ne getirip ne götüreceğini isabetle hesaplayabilmek.
Mahalle kavgası zihniyeti
Dış politikamız bugün, trajik, vahim, içler acısı sıfatlarıyla nitelendirilecek durumda. Yukarda saydığım özelliklere/yeteneklere/birikime sahip bulunmayan AKP patronları, dış politikayı mahalle kahvelerindeki sohbetlere hakim olan zihniyetle yürüttü, yürütüyor: ‘Her şey ya siyahtır ya beyaz’; şanlı tarihimiz, kahraman ecdadımız, Osmanlı tokadı, ‘Yan bakanı yakarız’; din/iman, yabancı/Hıristiyan/Yahudi düşmanlığı, dindar-kindar nesiller yetiştirme projesi, güçlenen Türkiye’yi kıskananlar, zayıflatılması için kurulan komplolar, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ edebiyatı…
En son ve en müthiş dış politika hamlemiz, mahalle kahvesi zihniyetine uygun biçimde Rus uçağının düşürülmesi… Yerlisi yabancısı aklı başında herkes dehşet içinde…
Bu olaydan birkaç hafta önce de Rus uçakları Suriye sınırını ihlal etmiş, Rusya, ihlallerin kasıtlı olmadığını söyleyip özür dilemiş, hava kuvvetleri komutan yardımcısı Ankara’ya gelmiş ve bildiğimiz kadarıyla, benzer olayların meydana gelmesini önlemek için bir mekanizma kurulmuştu. Birçok alanda çok iyi ilişkiler kurduğumuz, askeri konular dahil birçok alanda yakın işbirliği içinde bulunduğumuz Rusya’nın bu davranışı iyi niyet göstergesi olarak çok değerli/önemli değil miydi?
Mekanizma neden işletilmedi?
Bugün geldiğimiz noktada söylenecekler şunlar:
– Çatışma ve yanlış anlamalara yol açılmaması için Rusya ile kurulmuş olduğu söylenen mekanizma neden işletilmedi?
– Angajman kuralları, 2012’de Suriye’nin bir Türk savaş uçağını (ki yaygın kanıya göre bu uçağın amacı Suriye hava savunma sistemleri hakkında istihbarat toplamaktı) düşürmesi üzerine konulmuştu. Türkiye’nin iddiası, uçağımızın Türkiye üzerinde iken düşürüldüğü idi. Ama, uçağın gerçek amacını bildiğimiz ve o sırada Suriye’ye karşı bir şey yapacak durumda olmadığımız için, ilk planda Türk kamuoyunun tepkisini hafifletmek için, ‘Bir daha yapılırsa asarız/keseriz’ türü açıklamalarla angajman kuralları ilan edildi.
Bunun sadece kamuoyu düşünülerek yapıldığını söylemek istemiyorum. Tabiatıyla, askeri bakımdan bu önlemin alınması gerekiyordu.
Askerler uyarmamış olamaz
– Fakat, angajman kuralları, o dönemde sadece Suriye silahlı kuvvetlerinin ihlalleri söz konusu olabileceği için, sert/katı biçimde ve otomatik olarak uygulanmak üzere hazırlanmıştı. Hayati önemdeki soru, Rus uçaklarının da Suriye’de uçmaya başlamalarından sonra angajman kurallarının, bu uçakların da hava ihlalleri yapabileceği ihtimali göz önüne alınarak, Rusya’yla tehlikeli bir çatışmayı engellemek amacıyla neden ayarlanmadığı.
Ben askerlerimizi tanırım. Hükumeti bu tehlikeli ihtimal hakkında uyarmış olmayacaklarını düşünemiyorum. O zaman akla şu geliyor. Acaba Erdoğan, ‘Rus uçakları, benim düşmanım olan Esad’a yardım etmek için uçuyorlar. Düşmanımın dostu benim de düşmanımdır. Angajman kuralları aynen uygulanacak’ mı demiştir?
Uzman görüşü: Aşırı tepki
– Yabancı medyadan izliyoruz… Bu tür hava sahası ihlalleri hakkında yetkiyle konuşacak konumda bulunan birçok kişi Türkiye’nin davranışını tehlikeli, gereksiz, aşırı olarak nitelendiriyor. Bunlardan biri, NATO’nun eski başkomutanlarından Amerikalı emekli orgeneral Wesley Clark. Bir başkası, kuzey Amerika (ABD ve Kanada) hava sahasının savunmasından sorumlu NORAD’ın eski komutanlarından emekli korgeneral Tom Mc Inerney. Birçok yabancı uzman, saatte 2 bin km. hızla uçan bir uçağın bir ülkenin hava sahasının ufak bir kısmını 17 saniye için ihlal etmesine gösterdiğimiz tepkiyi haksız buluyor.
Üstelik, bu tepki, NATO üyesi Türkiye tarafından bir Rus uçağına karşı gösterilmesini çılgınlık ve inanılmaz derecede sorumsuzluk olarak nitelendiriliyor. 24 Kasım’da ABD’nin en büyük televizyon kanallarından CBS’in haber portalında, Amerikalı yetkililerin, ufak bir hava sahası ihlaline gösterdiği aşırı tepki nedeniyle Türkiye’yi kusurlu gördüğü haberi yayınlandı (‘Russia may be causing problems but, in this particular incident, U.S. officials blame Turkey for overreacting to a minor violation of its air space’).
NATO konusundaki cehalet
– Bu noktada, ülkemizde NATO konusundaki cehalete değinmek lazım…
Sadece sokaktaki insanımız değil, devleti yönetenler de bilgisiz. NATO Antlaşması’nın 5’inci maddesi, üye bir ülkeye yapılacak saldırının bütün üyeler tarafından kendilerine yapılmış telakki olunacağını ifade eder. Hemen arkasından, müttefiklerin, saldırıya uğrayan üye ülkeye uygun görecekleri şekilde yardımcı olacaklarını söyler. Yani, bizde sanıldığının aksine, otomatik, toptan, kayıtsız/şartsız NATO desteği söz konusu değildir.
Mesela, bugün Türkiye’ye ciddi bir Suriye saldırısı olsa ve Türkiye 5’inci maddenin işletilmesini talep etse, müttefik ülkelerin hükumetleri önce, Türkiye’nin Ortadoğu’da Sünni hakimiyeti tesis etmek amacıyla Suriye iç savaşına müdahil olduğu iddiası üzerinde duracaklardır. Yani, Suriye’nin saldırısı durup dururken mi, yoksa haklı bir tepki olarak mı meydana gelmiştir? Bu analizi yaptıktan sonra Türkiye’ye askeri yardım gerektiği sonucuna varırlarsa meseleyi parlamentolarına götürecekler, nihai karar orada alınacaktır. Bunlar yapılırken, tabiatıyla, ülkelerindeki kamuoyunun hissiyatını göz önüne almazlık edemeyeceklerdir. Sünni radikal İslamcı unsurları desteklediği, onlardan çok Kürtleri ezmeye çalıştığı haberleri ayyuka çıkmış AKP hükümetine Batı ülkeleri kamuoylarının nasıl baktığı malum.
– Olayı NATO’ya taşıdık. Bu gibi durumlarda bir ölçüde de olsa dayanışma görüntüsü sergilemek kaçınılmaz olduğu için, ‘Türkiye, hava sahasını savunmakta haklıdır’ türü bir tepki verildi. Aynı zamanda, ‘Sorunu Türkiye ve Rusya aralarında halletmeli, krizi büyütmemeliler’ yolunda ifadeler kullanıldı. Bu açıklamalar doğru okunmalı, ne olursa olsun ‘NATO arkamızda’ şeklindeki basit ve yanıltıcı yorumlara itibar edilmemeli.
Tek bir adamın inadı, kişisel ve keyfi hesapları yüzünden
– Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi, zaten korkunç karmaşa, yıkım, ölüm içinde çalkalanan Ortadoğu’daki tehlikeli durumu daha da karmaşık hale getirmiştir. Suriye iç savaşına çare olabilecek Cenevre sürecini tehlikeye sokmuştur. Rusya’nın Batı dünyasıyla zaten gergin ilişkilerini daha da kızıştıracak bir etki yapmıştrır.
– Rusya’nın Türk işadamlarına, turizm sektörüne, müteahhitlerine, işçilerine, öğrencilerine uyguladığı karşı önlemlerin bedelini on binlerce insanımız ödeyecek. Rus-Türk evliliği yapmış on binlerce aile sıkıntı çekecek. Geride bıraktığımız tarihi Türk-Rus düşmanlığının yerine inşa edilmiş Türk-Rus dostluğu berhava oluyor.
– Neden? Dar kafalılık, düşüncesizlik, sorumsuzluk, din/iman/mezhepçilik ve hamaset üzerinden yürütülen, mahalle kahvesi zihniyetini aşmayan politikalar yüzünden. Daha da açık ve gerçekçi olarak söylersek, esas itibarıyla veya büyük ölçüde, tek bir adamın inadı, kişisel ve keyfi hesapları yüzünden…
Sonuç: Türkiye, bölge ve dünya için çok zararlı olmanın ötesinde, çok tehlikeli bir durum.
Ünal Ünsal, Emekli Büyükelçi
You must log in to post a comment.