Erdoğan muhalifleri derken Erdoğan’ın uyguladığı politikaların ülkeyi bir felakete sürüklediğini söyleyen, bundan dolayı gidişattan endişe duyan, bir şey yapılması gerektiğini düşünen AK Partili, CHP’li, HDP’li, MHP’li herkesi kastediyorum.
Yazarlar, gazeteciler, aydınlar, siyasetçiler, kanaat önderleri… topluma, ülkeye karşı sorumluluk taşıyan herkesin bir noktaya dikkatini çekmek istiyorum.
Yazarak, konuşarak, kınayarak, “Yanıyoruz, bitiyoruz, çöküyoruz, felakete sürükleniyoruz…” diye feveran ederek gidişatı durduramadığımız artık belli.
Büyük bir kısır döngüde kilitlenip kaldık.
Önümüzde iki yol vardı: Birincisi itirazlarımızla, eleştirilerimizle iktidarı uyguladığı yanlış politikalardan döndürmek. Diğeri ise halkın iktidara ilgisini, desteğini azaltmak.
Birinci yol işlemiyor.
Normal zamanlarda iktidarlar ülkeyi yönetirken yazarlar, gazeteciler, aydınlar işlerin daha iyi olması için yazar konuşur ve iktidarları yanlıştan dönmesi için uyarırlar.
İktidarlar da bu eleştirilere bakarak politikalarına çekidüzen verirler.
Fakat özellikle son yıllarda bu yol bütünüyle tıkandı.
Çünkü ülkeyi yönetenler bırakın eleştirilerden faydalanmayı eleştireni düşman gördüğü için ortaokul düzeyi İslamcılık anlayışıyla “Düşman eleştiriyorsa o zaman doğru yoldayım” yaklaşımı sergiliyor. Böyle baktığı için hiçbir eleştiriye kulak asmıyor, hiçbir uyarıyı dikkate almıyor. Yanlışlarında inat ediyor.
Diğer bir yol ise iktidarın uyguladığı politikalarla ülkeyi felakete sürüklediğine toplumu ikna etmek ve halkın tercihini değiştirmesini istemek.
Fakat bu da işlemedi.
Çünkü muhalefet partilerinin içler acısı hali ortada.
Zaten halk da mevcut partilerin halini gördüğü için tercihini değiştirmiyor.
Yani bunca ölüme, bunca yıkıma, bunca felakete, yolsuzluk ve çocuklara tecavüz iddialarına, ekonomideki daralmaya, hatta Erdoğan’ın dediği gibi “Ülke beka sorunu yaşayacak duruma gelmiş” olmasına rağmen ülkeyi beka sorunuyla baş başa bırakan politikaların sahibi bir AK Parti’den vazgeçip muhalefet partilerine yönelmiyor.
Yönelmiyor çünkü toplumun önemli bir kısmı CHP’ye bir şekilde mesafeli. Görünen o ki ne olursa olsun bu kesim CHP’ye yönelmeyecek.
Zaten CHP de topluma güven verecek bir politika üretemiyor. Toplumun olumsuz yargısını kırmak için işe yarar en küçük bir çabası da yok. Yaptığı tek şey tespit yapmak ve olup biteni kınamak.
Hal böyleyken Erdoğan’la girdiği yedi seçimi de kaybetmiş bir partinin sekizinci seçimi kazanacağını beklemek akıl işi değil.
MHP deseniz zaten durum ortada. MHP kendini bütünüyle Erdoğan’a teslim etti. Farklı ne bir sözü var ne de bir politikası. Alternatif olmak gibi bir derdi de çabası da yok.
HDP’nin durumu da pek parlak değil. Toplumun daha büyük bir kesimi çeşitli nedenlerle HDP’ye de mesafeli.
Zaten HDP’nin de benimsediği söylemle, uyguladığı kimi politikalarla toplumun bütününe hitap etmeyi değil, sadece ülkenin bir kısmının partisi olarak kalmayı seçti.
Görünen o ki yüzde 10 veyahut yüzde 12 oy HDP için yeterli. Yani yüzde 40 oy almak, ülkenin yönetimine talip olmak gibi bir amaçları yok. Benimsediği söylemlerden de bu anlaşılıyor.
Peki bu durumda ne yapacağız? Çıkış için halka ne öneriyoruz? Halktan ne yapmasını istiyoruz?
İşte kısır döngü bu. İktidarı yanlışlarından döndüremiyoruz halk da mevcut partilere yönelmiyor.
Bunu aşmak için farklı bir önerimiz var mı? Yok.
Peki yazarak konuşarak, feveran ederek ve bunun bir işe yaradığını düşünerek daha ne kadar hem kendimizi hem de toplumu kandırmaya devam edeceğiz?
Toplum bu partilere yönelmediğine göre nasıl durduracağız bu gidişatı? Neyi bekliyoruz? Ne olacak ki ülkede işler düzelecek? Ya da ne olmasını istiyoruz?
Toplumun bir gün CHP’ye veyahut MHP’ye ya da HDP’ye yönelmesini mi bekleyeceğiz? Yönelmiyor?
Bu durumda farklı bir şey yapmak gerekmiyor mu?
Normal bir zamanda değiliz. Mesele artık demokrasi, özgürlükler, insan hakları eğitim politikasındaki yanlışlıklar gibi sorunlar değil.
Mesele ülkenin kendisi. Mesele gencecik çocukların canı.
Mesele burasının yaşanabilir bir ülke olarak kalıp kalmayacağı. Çocuklarımıza yaşayabilecekleri bir ülke bırakıp bırakamayacağımız meselesi bu.
Tablo bu kadar vahimken herkes kendi yerini, partisini, ideolojisini muhafaza etsin ama işler de bir şekilde düzelsin diyemeyiz.
Daha ne olacak ki parti çıkarından, ideolojik kazanım derdinden vazgeçip farklı bir şeyler yapmayı aklımıza getireceğiz?
CHP’liler CHP’den, MHP’liler MHP’den, HDP’liler HDP’den vazgeçmeyecek, herkes yerinde çivi gibi sağlam duracak ama bir şey olacak ve işler düzelecek, öyle mi?
Bunu mu düşünüyoruz? Bunu mu bekliyoruz?
Bu sıkışmışlığı aşmamız gerekiyor. Toplumdaki bu kilitlenmeyi açacak bir yol ve yöntem üretmemiz gerekiyor.
Mesele ülke olduğuna göre herkesin bulunduğu konumdan farklı bir pozisyona geçmesi gerekiyor.
‘Ben yazarım, işim yazmak, duyurmak’ dönemini geçtik. Ülke kalmayınca hiçbirimizin mesleğinin, partisinin, ideolojisinin zerre kadar kıymeti yok.
Çünkü hiçbirimiz yaşadığımız ülkeden bağımsız hayatlar kuramayız.
Çocuklar ölüyor. Ülke büyük bir bataklığa sürükleniyor. Dünyada giderek yalnızlaşıyoruz. Bir toplum adeta çürüyor.
79 milyonluk bir ülkeyiz böyle bir çaresizliğe teslim olamayız.
Bu utançla yaşayamayız.
Hiçbir sonuç alamadığımız halde aynı yöntemler üzerinde debelenme aptallığına teslim olamayız.
Peki ne yapmamız gerekiyor?
Toplum mevcut partilere yönelmediğine göre halkın önüne yeni alternatifler çıkarılmalı. Her partiden insanların bir araya geldiği bir platform kurulmalı. Sonrasında herkese eşit ve adil davranacağına, bağımsız hukuku tesis edeceğine, liyakate önem vereceğine dair topluma güven veren eşitlikçi, özgürlükçü, demokrasiden yana bir parti kurulmalı.
Sadece bu değil. Yazarlar, aydınlar, kanaat önderleri ülkenin dört bir yanına yayılıp konferanslarla, söyleşilerle topluma gidişatı anlatmalıyız.
İdeolojik mesaj kaygısından uzak, ülkenin içinde bulunduğu felaketi anlatan kısa filmler çekip evlere kadar ulaştırmanın yollarını bulmalıyız.
Ve daha birçok şey.
Bildiğim tek bir şey var ki, bu gidişatı durdurmak için her ne yapıyorsak vicdanımızı rahatlatmaktan başka bir işe yaramıyor. Ve bir kördüğüm yumağının içinde hep beraber debeleniyoruz.
Olan ülkeye, çocuklara oluyor.
“Bir deli bir kuyuya bir taş attı kırk akıllı çıkaramıyor” durumu bu olsa gerek.
Hakikaten yakışmıyor bu ülkeye.
Daha fazla zaman kaybedemeyiz.
Levent Gültekin
You must log in to post a comment.