Bu mektubu size, ülkenin kötü gidişatından endişe duyan, bunu dert edinen, bu amaçla neler yapılabileceğini araştıran, her kesimden insanla konuşan, dertleşen bir kardeşiniz olarak yazıyorum.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, hepimizi daha da huzursuz eden bu gidişat en çok sizin hayatınızı etkileyecek.
Çünkü gelecekte sizler varsınız. Bundan sonra yapılacak işler, atılacak her adım, ülkenin varacağı her nokta sizin hayatınıza etki edecek. Sizin yaşam koşullarınız, nasıl bir ülkede, hangi şartlarda yaşayacağınız bu gidişatın sonunda ortaya çıkacak şartlara bağlı.
Siz de biliyor ve görüyorsunuz ki gidişat pek parlak değil. Demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun, insan yaşamına değer veren anlayışın, insan gibi yaşama olanağı sağlayan şartların olmadığı bir ülke nereye varabilir ki? İşte böyle bir ülkenin vardığı noktada huzurlu bir hayat sürmek neredeyse imkansız.
Siz de bunun farkındasınız.
Bu mektubu size yazmamın sebebi şu: Belki de birilerinin çıkıp bu gidişatı durduracağını, işleri yoluna koyacağını, size yaşanabilir, huzurlu bir ülke bırakmak için bir şeyler yapacağını düşünüyorsunuz. Bu düşüncenizin yersiz, temelsiz olduğunu size söylemek için yazıyorum bunu.
Ülkede onlarca yıldır süren inanç, mezhep, ideoloji kavgaları sizden yaşça büyük insanların zihinlerini felç etti, ruhlarını katılaştırdı. Hayatın gerçekleriyle bağlarını kopardı. Gelişen dünyayla, yani sizin dünyanızla uyum sağlamalarını neredeyse imkansızlaştırdı.
İçinde bulundukları bu ideolojik çatışma, onun neden olduğu ideolojik katılık bu insanların duygularını köreltti. Kelimelerini, düşüncelerini, kişiliklerini… her şeyini etkiledi.
Bu durum ister istemez o insanların farklı kesimlerle bağlarını da kopardı. Kendileri gibi düşünmeyen insanlarla iletişim kurmak, onların hassasiyetlerini anlamak, o hassasiyetleri hesaba katarak bir tutum belirlemek onlar için artık neredeyse imkansız hale geldi
Herkes ancak kendi mahallesiyle diyalog kurabiliyor, onların derdini dert ediniyor. Çünkü sadece onların dilini anlıyor. Mesela İslamcı bir yazarın, siyasetçinin Atatürkçü bir genç ile diyalog kurması, oturup onunla dertleşmesi, onu anlaması neredeyse imkansız hale geldi.
Veyahut solcu ya da Kürt siyasi hareketine mensup bir yazarın, siyasetçinin MHP’li bir gençle oturup konuşması, onun hassasiyetlerini anlaması, onunla uzlaşmaya varabilmesi de imkansızlaştı.
Aynı durum milliyetçi, muhafazakar yazarlar ve siyasetçiler için de geçerli. Mesela onlar da Kürt hareketine mensup bir gençle diyalog kurup onunla konuşacak bir dil kuramıyorlar. Alevi bir gencin karşısına oturup onunla dertleşecek, onu anlamaya çalışacak bir çaba içerisine giremiyorlar.
Dediğim gibi hem ruhları katılaştı, hem de dilleri yabancılaştı.
Sizden yaşça büyük insanların arasında ülkenin geleceğinden endişe duyan, gidişatı dert edinen, gece gündüz çabalayan, canını dişine katan çok kıymetli insanlar var.
Fakat çaba yetmiyor. Çünkü ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. İdeolojiden, inançtan, mezhepten bağımsız bir dil oluşturamıyorlar. Bunu yapamadıkları için de kendileri gibi düşünenlerden başka kimseye ulaşıp harekete geçiremiyorlar.
Sevgili gençler,
Sizden yaşça büyük aydınların, siyasetçilerin çok az bir kısmı hariç başka bir dünyada yaşıyorlar. Yani eski dünyada, yani katı ideolojik sınırlarla çizilmiş dünyada.
Ülkenin veyahut o ülkeyi bir arada tutan değerlerin değil; ideolojilerin, partilerin, liderlerin önemsendiği, yüceltildiği dünyada. İnsanca yaşamın, huzurlu bir ülke olmanın değil, ‘dava’nın, ideolojik kazanımların ön planda tutulduğu dünyada.
Eski dilden, eski yaklaşımdan, eski anlayıştan kurtulup da sizin yeni dünyanıza bir türlü gelemiyorlar. Üstelik dünyadaki değişimle gelen bu yeni durumu kavrayamıyorlar da.
Bu nedenle yakınmaktan, sızlanmaktan başka bu kötü gidişatı durduracak bir şey yapamıyorlar. İyi niyetle çabalıyorlar ama sonuç alıcı işler yapamıyorlar.
İş size düşüyor gençler. Siz bir şey yapmazsanız, siz kendi geleceğinizi, kendi yaşamınızı dert etmezseniz kimse bir şey yapmayacak, yapamayacak. Siz kendi hayatlarınıza kıymet vermezseniz kimse sizin hayatınıza kıymet vermeyecek.
Siz nasıl bir ülkede yaşayacağınıza kafa yormazsanız, insan gibi bir yaşam için elinizi taşın altına koymazsanız, kendi aranızda oturup ortak evrensel değerler üzerinde anlaşmazsanız, kendi yaşıtlarınızla yeni bir Türkiye hayali kurmazsanız, bilin ki sizin hayatınız da aynen bizimki gibi heba olacak.
“Siyaset bana gör değil” deyip yaşadığımız bu yıkıma duyarsız kalamazsınız. Hiçbirimiz yaşadığımız ülkeden bağımsız hayatlar kuramayız. Ülke kötü haldeyken huzurlu hayatlar süremeyiz.
Hayat tecrübelerim bana gösterdi ki ideolojilerin, inançların, etnik kökenlerin iyi, çalışkan, karakterli, ahlaklı insan olmada zerre kadar etkisi yok.
Bu nedenle geçmişten gelen bu anlamsız tartışmaların tarafı da malzemesi de olmayın.
Sizi yıllardır bitmeyen bu çatışmaların taraftarı yapmalarına, sizin üzerinizden bu kavgaları sürdürüp kendilerine alan açmalarına izin vermeyin.
İnancına, mezhebine, ideolojisine, giyimine, yaşamına, cinsel tercihine bakmadan herkesle demokrasi, özgürlük, eşitlik, hukuk gibi evrensel değerler etrafında bir araya gelmenin yollarını bulun.
Etnik kökene, inanca, mezhebe bakarak biriyle ilişki kuran bu hastalıklı yaklaşımdan uzak durun.
Hepinizin bu ülkenin evladı olduğunu, hep beraber huzur içinde bir yaşam sürmenin mümkün, esasında çok da kolay olduğunu fark edin. Daha azına razı olmayın.
Size dayatılan ayrımcılığa prim vermeyin. Size dayatılan çatışmalara, kavgalara asker yazılmayın. Zalimlerden korkmayın. Gelecek sizin. Onlar yok olup gidecekler.
Hem zaten ömür boyu korkarak sefil bir hayat süremezsiniz. Cesur olun. Hakkınız olan insan gibi yaşamı korkmadan, çekinmeden isteyin.
İnanma, inandığı gibi yaşama hatta inanmama, istediğiniz gibi giyinme, istediğiniz gibi yaşama özgürlüğünüzü kimseye kaptırmayın. Sizi bu ülkede söz sahibi yapacak demokrasinin yok edilmesine müsaade etmeyin.
Demokrasi, özgürlük, hukuk gibi evrensel değerler olmazsa insanca yaşam olanağını yaratamazsınız bu ülkede. Bu değerlerin elinizden alınmasına sessiz kalırsanız köle gibi bir yaşam sürersiniz.
Bu kifayetsiz modası geçmiş, ortaçağdan kalma siyasetçilerin sizi kendilerine köle yapmalarına müsaade etmeyin.
İstediğinizi elde etmek için ideolojileri, inançları, farklı kimlikleri kalbinize gömün ve bu ülkenin evladı olmak ortak paydasında birlik olun, çabalayın ve alın. Siz almak için çabalamazsanız, bu gidişata ilgisiz, vurdumduymaz olursanız bilin ki kimse size bunu vermeyecek.
Yani demek istediğim o ki yazarlar, gazeteciler aydınlar, kanaat önderleri, siyasetçiler bir şey yapacaklar ve size yaşanabilir bir ülke bırakacaklar diye düşünüyorsanız gerçekten yanılıyorsunuz. Kendileri için yaşanabilir bir ülke yaratamamış, kendilerine huzurlu bir yaşam kuramamış insanlar sizin için nasıl kuracaklar ki?
O nedenle iş size düşüyor gençler. Kendi kaderinizi kendiniz yazın. Sizi anlamayan, sizin gibi düşünmeyen insanlardan size kader yazmasını beklemeyin.
Zaten buna müsaade de etmeyin.
Levent Gültekin
You must log in to post a comment.