Türkiye’yi izleyen pek çok yabancı gözlemcinin dikkati son yıllarda Halkların Demokratik Partisi’ne ve onun siyasi denklemi değiştirme potansiyeline odaklandı. Oysa Türkiye siyasetindeki değişimin anahtarı yelpazenin diğer ucundaki bir diğer partide: Milliyetçi Hareket Partisi (MHP). Bilhassa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerinin akıbetini MHP’de süren liderlik çekişmesi belirleyebilir.
Türkiye siyasetinde yapısal bir değişim görmek isteyenler bugünlerde MHP’de süren parti içi muhalafeti yakından izlemeli.
Aslında Türkiye’nin önde gelen siyasi partileri arasında Batı medyası tarafından en az bilinen parti MHP, zira uluslararası medyanın ilgisini çekebilecek hemen hiçbir söylemi yok. Azınlıklar, LGBT hakları, İslamcılık ya da küresel anlamda önem taşıyan herhangi bir konuyla pek ilgilenen bir parti değil MHP. Aksine eski moda Türk milliyetçiliğini temsil eden, terörü sadece silahla bitirmeyi savunan, dar görüşlü, katı ve değişmez bir parti olarak algılanıyor. 1997’den bu yana Genel Başkanlık koltuğunda oturan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de pek kimseye heyecan verdiği söylenemez.
Yine de MHP’yi siyaseten son derece önemli kılan bir husus var: Adalet ve Kalkınma Partisi tabanından oy alabilen tek parti MHP. Sağ ve muhafazakar seçmene hitap eden bu iki partinin ortak tabanı Türkiye seçmeninin kabaca yüzde 65’ine tekabül ediyor. Şu an ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve HDP’ye oy veren “sol” seçmen kitlesinin oranı ise onyıllardır yüzde 35 bandından daha yukarı çıkamamış durumda.
MHP’yi bugünlerde daha da önemli kılan etken ise şu an partide yaşanan liderlik kavgası. Devlet Bahçeli kendisinden daha genç, daha iyi konuşan ve daha çok ümit vaat eden üç genel başkan adayıyla karşı karşıya: Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan. Bilhassa da sağ siyasette başarılı bir geçmişe sahip olan Akşener partiyi yeniden ayağa kaldırabilecek bir isim olarak görülüyor.
Akşener genel başkanlığa adaylığını MHP’nin 1 Kasım seçimlerinde yaşadığı düşüşün ardından açıklamıştı. Bu düşüşten pek çok kişinin Bahçeli’yi sorumlu tuttuğu malum. Akşener de adaylığını açıklarken, “geçmişe takılıp geleceği kaybetmemek lazım” demişti. O zamandan bu yana hem Akşener hem de diğer adaylar Türkiye siyasetini kökünden değiştirebilecek yeni bir MHP için seslerini yükselttiler. Hatta söylentilere göre kendi partilerindeki “Erdoğancılık”tan rahatsız olan kimi ılımlı ve küskün Ak Parti’liler bile yeni bir MHP’ye umut bağlamaya başladılar.
Ancak değişim beklentisi içinde olanları bekleyen önemli bir sorun var. Parti tüzüğüne göre MHP’de bir sonraki kongre Mart 2018’de yapılacak. Bu da “olağanüstü kongre”ye gidilmezse Bahçeli’nin iki yıl daha genel başkanlığa devam deceği anlamına geliyor. Bu da, MHP’nin yüzde 10’luk seçim barajını zar zor geçen, durağan ve sönük bir parti olmaya devam etmesi demek.
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu durağan MHP senaryosu sadece genel başkanlığı kaybetmekten korkan Bahçeli için değil, aynı zamanda karizmasız bir MHP’den büyük fayda sağlayan Ak Parti ve Erdoğan için de son derece olumlu. Çünkü Erdoğan’ın uzun zamandır istediği, kendisini daha fazla yetkiyle donatacak yeni bir anayasayı önümüzdeki iki yıl içinde hayata geçirmeyi planladığı biliniyor. Bu anayasa için erken seçime ya da referenduma gidilmesi de kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla, Erdoğan’ın amacına ulaşabilmesi için MHP’deki zaafiyetin sürmesi gerekiyor.
Erdoğan ile Bahçeli arasında son zamanlarda gelişen ittifak da bu şartlar altında ortaya çıktı. İlk önce Erdoğan yanlısı basın Bahçeli’nin devlet adamlığına övgüler düzmeye ve parti içi rakiplerini hain bir komplonun piyonları olarak göstermeye başladı. Bu hafta Bahçeli de “topa girdi” ve partisini “paralellere” bırakmayacağını ilan etti. Bahçeli’nin Erdoğancıların komplo teorilerini teyit eden bu konuşması, Erdoğan ile MHP lideri arasındaki ittifakı tahkim eden yeni bir dönüm noktasıydı.
Öte yandan, Cumhurbaşkanı’nın da son derece önemli bir konuda Bahçeli’nin çizgisine yaklaştığını hatırlatalım: Kürt meselesi. Bahçeli, Erdoğan’ın 2013’te başlattığı “barış süreci”ni her fırsatta kınamış ve “teröre diz çökmek” olarak yaftalamıştı. Ancak barış süreci artık çok geride kaldı. Teröristlerin ya teslim olacağını ya da “etkisiz hale getirileceğini” söyleyen Erdoğan artık PKK’ya karşı çok daha katı bir tutum içinde. Bu durum, Bahçeli’yi memnun etmekle kalmayıp, Erdoğan’ın şahsıyla özdeşleşen “devlet”e destek olmaya yöneltmiş olabilir.
Kısacası, Bahçeli’nin Mart 2018’e kadar MHP’nin başında kalıp kalmayacağı henüz belirsiz. Rekabetten ısrarla kaçması ise kendisi açısından giderek daha olumsuz bir imaj üretiyor. Buna karşı parti içi muhalefet mahkemenin 8 Nisan’da verdiği “olağanüstü kongre” kararıyla yasal bir zafer kazanmış durumda, ama Bahçeli kararı temyiz edeceklerini açıkladı. Dolayısıyla, MHP’nin AKP’nin 14 yıllık iktidarına siyasi bir alternatif olup olmayacağını belirleyecek olan parti içi mücadele bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Mustafa Akyol
You must log in to post a comment.