Ekvador’da milletvekili döven Erdoğan’ın korumaları ABD’de de basına terör estirdi. Tantanalı Washington çıkarması Türkiye’yi itibarsızlaştırmaktan başka bir şeye yaramadı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip çok değil birkaç yıl öncesine kadar yabancı liderlerin iştiyakla görüşmek istediği bir liderdi. Bırakın Erdoğan’ı Washington’ı ziyaret eden hükümet temsilcileri ya da parlamento heyetlerini ağırlamak için itibarlı düşünce kuruluşları araya adam koyardı. Otoriter eğilim arttıkça ve iktidar müttefikleri açısından da öngörülebilir olmaktan çıktıkça Erdoğan ‘arzulanmayan misafir’ durumuna düştü. Bu yetmezmiş gibi Erdoğan’ın dış gezilerine koruma vukuatları damga vurmaya başladı. Erdoğan’ın Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiği Washington’dan geriye akılda kalan gazeteciler ve protestoculara yönelik şiddet görüntüleri oldu.
Geçmişte de ev sahibi ülkelerin güvenlik birimleri ile Türk korumalar arasında bazı sürtüşmeler yaşanmıştı. Ancak artık sadece yurtta değil yurt dışında da Erdoğan’ı protesto edenler ya da muhalif gazeteciler koruma şiddetini göze almak zorunda.
Son zamanlarda en dikkat çekici olay şubatta Latin Amerika ziyareti sırasında Ekvador’da yaşanmıştı. Erdoğan’ı protesto eden Ekvadorlu üç kadının ellerine plastik kelepçe takıp yaka paça dışarı atan korumalar araya giren milletvekili Diego Vintimilla’nın burnunu kırmıştı.
Bu nahoş olaydan sonra Ekvador Parlamento Başkan Yardımcısı Rosana Alvarado’ya Türkiye ile ilgili tartışmaları sorduğumda şunu söyledi:
“Erdoğan’ın korumaları bir milletvekilini darp edinceye kadar kamuoyu Türkiye’ye biganeydi. Kimse Türkler kimdir, Kürt sorunu nedir bilmezdi. Şimdi herkes biliyor ve tabi Kürtlerden yanayız. Artık Erdoğan’ı bir daha ülkemizde görmek istemiyoruz.”
Bu olaydan ders çıkarılması beklenirken Washington ziyaretinde daha büyük rezaletler sahnelendi.
Türk heyeti bir kere ABD’ye ta başından gerilimli bir şekilde uçtu. Başkan Barack Obama’yla ikili görüşme talebi ‘ulusal gurur’ meselesi haline getirildi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın “Obama ile bir görüşme olması için çalışılıyor” demeseydi belki tartışma büyümeyecekti. Sonuçta ziyaret resmi değildi ve 50 kadar lideri ağırlayan Obama ile ikili görüşmenin programda olmaması anlaşılır bir durumdu.
Ancak bir tarafta Ankara’nın özel görüşme ısrarı diğer tarafta İslam Devleti (İD) ile mücadele gibi bölgesel konuların arz ettiği aciliyete rağmen Obama’nın Erdoğan’a zaman ayırmaktan imtina etmesi iddiayı büyüttü. Ve bu durum özel bir mesaj ya da tavır olarak algılandı. Bu noktadan sonra Erdoğan’ın Obama ile poz vermesi daha da elzem haline geldi.
Bu poz iktidar için neden önemli? Erdoğan 2002’de iktidar yürüyüşünü başlattığında henüz hiçbir resmi sıfatı olmadığı halde önce düşünce kuruluşları ardından Beyaz Saray’da ağırlanmış bir lider. 1999’da Başkan Bill Clinton’ın kıçını koltuğa dayadığı rahat pozu karşısında nezaketinden taviz vermeyip saygılı bir duruş sergileyen Başbakan Bülent Ecevit’in durumunu ‘eziklik’ olarak algılayan kesimler Erdoğan’ın George W. Bush’un yanında ayak ayaküstüne atmasını ‘işte lider’ diye alkışlamıştı.
Ancak Erdoğan’ın Mayıs 2013’te çok kötü geçen Beyaz Saray buluşmasından bu yana eskisi gibi itibarlı bir karşılık görmemesi hem gurur meselesi hem de endişe kaynağı. Belli ki sürekli dosta düşmana hatırlattığı yüzde 50’lik oy desteğinin verdiği güvene rağmen Erdoğan Beyaz Saray’ın halen arkasında durduğundan emin olmak istiyor. Ordudaki gizli Fethullahçı yapılanmanın darbe yapacağı ve iş adamı Rıza Sarraf’ın da ABD’de tutuklanmasının darbe planının bir parçası olduğu yönündeki spekülasyonlar üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri tam da Erdoğan ABD’deyken sıra dışı bir açıklama yaptı: “Türk Silahlı Kuvvetlerinde disiplin, mutlak itaat ve tek emir komuta esastır. Hiçbir yasa dışı, emir-komuta hiyerarşisi dışı oluşum ve/veya harekete taviz verilmesi söz konusu değildir.”
Obama randevu vermekte nazlanınca muhalefete de dalga geçme fırsatı doğdu. Türkler 1954’te dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ABD’de şaşalı bir törenle karşılandığını gösteren videoyu sosyal medyada “Nereden nereye” notuyla dolaştırdı.
Sinir bozucu tartışmaların yanı sıra Erdoğan’ın konuşabileceği bir yer bulmak da kolay olmadı. Carnegie Vakfı, Erdoğan’a platform sunmayı reddederken, Brookings Enstitüsü de Erdoğan’ın hedef tahtasındaki bir Türk iş kadınının özel çabası sonucu kapılarını açtı.
Böylesi bir ruh haliyle başlayan Washington ziyareti vukuata gebeydi. İlk vukuat 1915’te Türkiye’den sürülmüş ve malları gasp edilmiş bir Ermeni ailenin ferdi olan ünlü mimar Mihran Mesrobian’ın eseri St. Regis Otel’in önünde yaşandı. Erdoğan otele girerken yakınlarda gösteri yapan küçük bir grubun sesini bastırmak için tuhaf sesler çıkaran korumalar ahaliyi epeyce eğlendirdi.
Brookings’teki konuşmadan ise ‘rezil olmanın el kitabı’ için yeterince malzeme çıktı.
Gülen Cemaati’nin gazetesi Özgür Düşünce’nin temsilcisi Adem Arslan, kendisine “Seni gebertirim ben! Bir vatan hainisin” diye saldıran korumalar tarafından toplantı salonundan çıkartıldı.
Brookings Başkanı Strobe Talbott olaya müdahale ederek Arslan’ı tekrar salona götürdü.
Korumalar gazeteci Amberin Zaman’a da “PKK kaltağı” diyerek saldırdı. Zaman’ı korumak için Alan Makovsky devreye girdi. Amberin Zaman yaşadığı o anları şöyle paylaştı: “Başından beri sorun olacağı belliydi. Erdoğan ulaşmadan çok önce korumaları caddenin diğer tarafında Kürt göstericileri susturmaya çalıştı. Gülenci gazetecilerin varlığı ise korumaları deliye döndürdü. Gülenci gazetecilerden biri etkinliği takip etmesi için Brookings tarafından akredite edildiği halde binadan zorla çıkarıldı. Bir diğerine hakaretler yağdırıp tekmelediler. Bana da olabilecek en iğrenç bir dille saldırmakla kalmayıp etrafımı çevirip tehditkâr bakış ve beden diliyle uzaklaşmamı istediler.”
Korumalar Today’s Zaman yazarı Emre Uslu’yu da darp edip ayağından yaraladı. National Public Radio (NPR) muhabiri de korumaların tekmelerinden nasibini aldı.
İMC TV’de Sınırsız programına konuk olan eski Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’na göre Talbott Erdoğan henüz ulaşmadan ‘koruma terörü sürerse toplantıyı iptal edeceği’ uyarısında bulundu. Hasılı, tehdit eden, küfür savuran ve tekme atan korumalar Amerikalı güvenlikçilere “Sakin olun, burası Amerika” dedirtti. Ulusal Basın Kulübü Başkanı Thomas Burr’dan da kınama geldi.
Olaylar gazetecilerin sadece Türkiye’de değil yurt dışında da güvende olmadığını gösterdi. Kameralar karşısında bunlar olurken Amerikalılar bir şeye daha şahit oldu: Erdoğan’ın reklamını yapan kiralık kamyonetler. Sokak sokak dolaştırılan kamyonetlerin üzerinde şu sloganlar yazılıydı:
- Seni seviyorum Erdoğan
- Suriyeli mültecileri koruduğun için teşekkür ederiz Başkan Erdoğan
- PKK terörünü durdurun
- Amerikalı vergi mükellefinin parasıyla Gülen’in desteklenmesine son verin, Gülen’i ifşa edin
- Hakikat+Barış=Erdoğan
- Büyük ülke, büyük lider/Erdoğan
- PKK, PYD, YPG ve HPD’yi (HDP) destekleme
Washington D.C.’de görülmemiş bir yöntemle Erdoğan propagandası yapmak Cumhuriyetçi aday Donald Trump’a “Sultan Erdoğan yarışa mı girdi” dedirtecek cinsten şahane, berbat bir fikirdi!
Velhasıl, Washington ziyareti bütün boyutlarıyla Türkiye’nin küçük düşürüldüğü manzaralarla kapandı. Erdoğan Amerikalılara Türkiye’nin ifade özgürlüğünü garanti eden demokratik ve özgür bir ülke olduğunu anlatırken dışarıdaki manzara aksini söylüyordu.
Peki, Washington ziyaretinden ne çıktı? Evet, arzulanan Obama-Erdoğan pozu elde edildi ve gazete manşetlerine taşındı. Tartışılan konularda ise ilerleme olmadı. PYD ve YPG ile ilgili hassasiyet karşısında ABD’nin tutumunda bir değişiklik görülmedi. Hükümet bir süredir Gülen Cemaati’nin ABD’de vergi kaçırdığı ve rüşvet dağıttığı iddialarını köpürterek sonuç almaya çalışıyor. Yine de ABD’nin Fethullah Gülen’i iade etmesi olası görünmüyor. Türkiye’de ifade ve basın hürriyetinin garanti altında olduğu, tutuklu gazeteci, akademisyen ve aydınların ise terörü desteklediği iddiasına inanan yok. İkili görüşmenin içeriğine dair Beyaz Saray çok ketum davransa da Obama Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin kapanış basın toplantısında Erdoğan’ın keyfini kaçıracak şekilde şu mesajı verdi: “Bunu doğrudan da söyledim: Türkiye’deki bazı eğilimlerden rahatsız olduğum bir sır değil. Basın özgürlüğüne, din özgürlüğüne, hukuk ve demokrasiye güçlü bir şekilde inanıyorum. Kuşkusuz Erdoğan demokratik olarak birkaç kez seçildi. Basına yönelik sergilemekte oldukları yaklaşımın Türkiye’yi çok rahatsız edici bir yola sokabileceğini düşünüyorum.”
Erdoğan’a eşlik eden gazeteciler Cumhurbaşkanı’nın bu eleştiriye ziyadesiyle içerlediğini aktardılar. Beraberindeki gazetecilerle Cumhurbaşkanı’na uçakta sordular: “Obama zirvenin sonunda basın toplantısında sizinle birçok alanda verimli ortaklıkları olduğuna değindikten sonra basın özgürlüğü ve demokrasi konularında eleştirilerini dile getirdi. Bunları size de bizzat ifade etmiş olduğunu söyledi. Değerlendirmeniz nedir?”
Cumhurbaşkanı ise bu soruyu şöyle yanıtladı: “Değerli arkadaşlar, gıyabımda o tür bir açıklama yapıldığını duyunca üzüldüm. Ama şunu söyleyeyim: Sayın Obama’yla görüşmemizde sorduğunuz konular gündeme gelmedi. Bana o türden bir şey söylenmiş değil.”
Fehim Taştekin
You must log in to post a comment.